22 yaşımdan beri yazmaya çalışıyorum. Bir hevesle başlamadım. Bulunduğum statüm gereği yazma görevi verilmişti. Neyse… Heveskâr bir vasıfla da yazmaya başlayan muharrir ve müellif zevât illâki vardır. 2007 senesinin sonundan itibaren bazı sosyal faaliyetler çerçevesinde kadim bir arkadaşımın hasbelkader teşvikiyle kitap oluşturma, telif etme durumum meydana çıktı. Başladım, çalışmayı bitirdim. 2018 Şubat’ında, “BİLİM ÖNDERLERİ” kitabımı kendi imkânlarımla bastırdım, iyi de oldu. Olumlu karşılıklara muhatap oldum. Mesele yok. Bir süre sonra, kitabımın ikinci baskısını gerçekleştirdim. Bu da güzel. İşte mesele bundan sonra başladı. Mevzi bir mesele olduğunu düşünerek elimin tersiyle bir kenara ittim. Bilahare, mesele olduğunu 3. Baskı hazırlıkları esnasında fark ettim. Ziyaret ettiğim yayıncı ile görüşme esnasında, yazıhaneye genç bir zât geldi. Görüşme konumuza dahil olunca, sehpanın üstünde duran kitabımın arka kapağında bulunan bandrolü telefonuyla deşifre edip okudu, bana da okuttu. Kayıtlara göre bu kitap adınıza tescilli değil dedi. Üzerinde ciddi çalışmalar yaptığım kitabımın benim olamayacağına ihtimal dahi vermeyerek yayıncıyı aradım, durumu izah ettim. Önemli değil deyip beni savuşturdu. Yayfed’le de görüştüm, yapılması gerekenlerin mümkün olamayacağına hükmederek vaz geçtim.
Kitabımın ön kapağının fotoğrafı ile Barkod künyesi yanyana. Bu benim meselem.
Diğeri da sayın Halis Özdemir’in meselesi. Hadi ben, basında tecrübesizliğimden gadre uğradım. Halis bey, basının tanıdığı bir sima. Onun ki de aynen şöyle. Daha beter.
Kültür bakanlığımızın ilgili birimleri, bu konularda karşılaştırmalı çalışmalar yapmıyorlar mı? Ölüm hak, miras, helâl denilmiş. Miras mevzuu kapıya dayanınca muharrir veya müelliflerin mirasçıları hangi hukuktan müstefid olacaklar.
Biz meseleyi haber verelim de mesuller gereğini yapsınlar veya yapmasınlar.