
Zaman, eski bir sandık gibi… Kapağını her araladığımızda içinden bayram sabahlarının mis gibi sabun kokusu, bakır cezvede taşan kahve sesi ve telaşlı bir “misafir geliyor” sevinci yükseliyor. Bir mendilin içine sarılmış harçlık gibi; hatıralarımızı da incelikle sakladığımız zamanlara dönüyor kalbimiz.
Ve bir an geliyor, içimizden geçiyor o kırılgan cümle: “Kurban Bayramı eskiden miydi? Yoksa biz mi eksildik biraz?”
Eskiden bayramlar biraz da hazırlıkla başlardı. Anneler günler öncesinden temizlik yapar, bayramlıklar itinayla ütülenirdi. Çocuklar için yeni ayakkabılar alınır, naylon çoraplar saklanırdı. Arife gecesi yastık altına konan yeni kıyafetlerle uyunur, sabahı heyecanla beklenirdi.
Şimdiki çocukların ekran başında geçirdiği zamanı bizler, misafirliklerde geçirdik. O bayramda herkes birbirinin gözünün içine bakardı, çünkü telefon yoktu, ekran yoktu. İnsan vardı.
Kurban kesmek yalnızca bir ibadet değil, aynı zamanda bir paylaşma bilinciydi. Etin üçe bölünmesi sadece bir kural değil, vicdanın bir ifadesiydi. Komşulara tabak tabak et giderdi, her evden farklı bir yemek kokusu yükselirdi. Şimdi ne komşuluk kaldı, ne de etli tabakların peşinden koşan çocuklar.
Bayram sabahı camiden dönen babaların elleri öpülür, kahvaltıda aile bir araya gelirdi. Şimdi pek çok evde kahvaltı sofrası bile yalnız. Herkesin başka bir dünyası var artık; fiziksel olarak aynı çatı altında olsak da gönülden uzağız.
Ziyaretler vardı eskiden, uzun uzun oturulan, hatır sorulan, geçmişin yad edildiği ziyaretler… Bugün bir mesajla geçiştirilen, “Bayramın kutlu olsun” cümlesine sıkıştırılmış ilişkiler var elimizde. Giderek daha yalnız, daha sessiz, daha dijital bir bayram yaşıyoruz.
"Eskiden bayramlar evdeydi, kalpteydi, sokaktaydı… Şimdi hepsi bir fotoğraf karesinde duruyor, sessizce."
Güneşiçiği'nin Güncesi... Ama yine de… Bayramın özü kaybolmadı aslında.
Hâlâ bir sofrada oturup birlikte yenilen bir lokma, hâlâ çocukların sevindirildiği bir an varsa; hâlâ bir yaşlının duası, bir çocuğun kahkahası yankılanıyorsa, Kurban Bayramı hâlâ burada bir yerlerdedir. Belki unuttuk biraz, belki uzaklaştık; ama kalbimizde hâlâ o eski bayramlara dair bir özlem var.
Ve belki de tam şimdi, bu yıl… O özlemi yeniden yaşatma vakti gelmiştir.
Sibel Arslan - Ekonomist & Mali Analist