DOLAR
EURO
STERLIN
FRANG
ALTIN
BITCOIN
İbrahim DİNÇ TÜM YAZILARI

İSTANBUL’UN FETHİNİN 572.YILDÖNÜMÜ…KUTLU OLSUN…

Yayınlanma Tarihi : Güncelleme Tarihi : Google News
İSTANBUL’UN FETHİNİN 572.YILDÖNÜMÜ…KUTLU OLSUN…
0

Osmanlı padişahı Fatih Sultan Mehmet Han 21 yaşında komutasındaki Türk askerleriyle birlikte 29 Mayıs 1453’te İstanbul’u fethetmiştir. 6 Nisan 1453 tarihinde Osmanlı Ordusu tarafından kuşatılan İstanbul, 53 günlük kuşatmanın ardından fethedilmiştir. Fatih Sultan Mehmet Han ve komutasındaki askerler, Bizans İmparatorluğu lideri XI. Konstantinos ve ordusunu hezimete uğratmıştır. Fethin ardından Osmanlı’nın yeni başkenti İstanbul olmuştur.

1500 yıllık Roma İmparatorluğu’nun devamı olan Bizans İmparatorluğu parçalanmış ve kentte Hristiyan dünyasına göç başlamıştır. İstanbul’un Fethi ayrıca Orta Çağ’ın sona erdiği ve Yeni Çağ’ın başladığı gündür. İstanbul’un Fethi askeri tarih açısından da son derece büyük önem taşır. Antik çağlardan o döneme kadar surlar ve kent duvarları, şehirleri işgale karşı koruyan en büyük savunma araçlarıydı. Fakat savaş sırasında kara barut kullanan Osmanlı Ordusu, surları yıkmayı başardı.

İSTANBUL’UN FETHİ TARİHİ

Babası Sultan II. Murad’ın ölümünün ardından 1451 yılında ikinci kez tahta çıkan Fatih Sultan Mehmed Han kuşatma hazırlıklarına 1451 sonlarında başladı. Boğaz’ın Anadolu yakasında büyük dedesi Bayezid’in yaptırmış olduğu Anadolu Hisarı’nın karşısına o dönemde Boğazkesen adı verilen Rumeli Hisarı’nın inşa emrini verdi. İmparator Konstantin Sultan Mehmed’e hisarın yapımı için kendisinden izin alması gerektiğini bildirmek için elçiler gönderdi ancak Sultan Mehmed elçileri kabul etmedi. İmparator en son 1452’nin Haziran ayında barış görüşmeleri için bir kere daha elçilerini gönderdi ancak Sultan Mehmed elçileri yine reddetti. Bunun anlamı savaştı. Hisar 1452’nin Ağustos ayında tamamlandı. Böylece boğazın kontrolü Osmanlıların eline geçmiş oldu.

Boğazdan geçecek gemiler bundan böyle geçiş parası ödemek zorundaydı. Aksi takdirde gemiler top atışıyla batırılacaktı. 1452 sonlarında ödeme yapmayı reddeden bir Venedik gemisi batırılmış, kaptanı ve tayfası tutuklanmıştı. Söz konusu toplar Erdelli Urban adında bir top dökümcüsü tarafından yapılmıştı. Mehmed kendisinden Konstantinopolis’in surlarını yıkabilecek güçte bir top yapıp yapamayacağını sormuş Urban da, “Ne Konstantinopolis’in, ne de Babil’in surlarının karşı koyamayacağı bir top yapabileceğini” söylemişti.

Öte yandan bu gelişmeler karşısında İmparator Konstantinos Papa ve İtalyan şehirlerinden umutsuzca yardım talebinde bulundu ama bunlar sonuçsuz kaldı. Yalnızca Cenova 1452’nin Kasım ayında yardım göndermeye karar verdi ve Giovanni Giustiniani komutasında 700 asker taşıyan Ceneviz kadırgaları 26 Ocak 1453’te Konstantinopolis’e vardı. İmparator Konstantinos, Giovanni Giustiniani’yi kara kuvvetlerinin Başkumadan’ı yaptı.

Kostantinopolis’teki asker sayısı 8.000 civarındaydı, limanda 26 savaş gemisi bulunuyordu. Daha evvel 700 İtalyan’ı taşıyan yedi Girit ve Venedik gemisi Şubat ayında şehirden kaçmıştı. Osmanlı ordusundaki asker sayısı ise en az 50.000 idi. Ayrıca Fatih Sultan Mehmed yalnızca karadan kuşatmanın yeterli olmayacağını düşünerek bir donanma hazırlatmıştı. Bu donanma bahar aylarında boğazın Marmara girişine vardı.

Osmanlı ordusu 23 Mart’ta Edirne’den hareket etti ve 2 Nisan’da Konstantinopolis’e vardı. Aynı gün Haliç’in girişi zincirle kapatıldı. Karargâhını Romanus kapısının karşısına, Maltepe’ye kuran Fatih Sultan Mehmed son kez teslim çağrısında bulundu ama imparator reddetti.

6 Nisan sabahı ilk saldırı başladı. Kuşatma, aralıklı çatışmalarla 53 gün sürdü. İmparator Konstantinos, Giustinani ile birlikte Romanus kapısını savunuyordu. Şehzade Orhan da Marmara kıyısındaki kıtalardan birini yönetiyordu. 20 Nisan günü Papa’nın gönderdiği üç Ceneviz gemisi ve Sicilya’dan gelen bir Rum yük gemisi şehrin açıklarında belirdi. Marmara denizinde yapılan savaşın sonunda akşam saatlerinde dört gemi Haliç’e girmeyi başardı. Donanmasını bir şekilde Haliç’e indirmesi gerektiğini anlayan Fatih Sultan Mehmed gemilerini karadan geçirmeye karar verdi.

Bugünkü Dolmabahçe’den Kasımpaşa’ya uzanan güzergaha kalaslar döşendi ve 70 kadar gemi silindirler üstünde 22 Nisan sabahında Haliç’e indirildi. Böylece Haliç’in kontrolü Osmanlıların eline geçti. Öte yandan kuşatmanın yedinci haftasında Osmanlılar hâlâ kesin bir sonuç alamamıştı. Bu noktada Halil Paşa son bir kez Mehmed’i teslim çağrısı yapmaya ikna etti ancak imparator teklifi yine reddetti. Bunun üzerine Fatih Sultan Mehmed 24 Mayıs’ta ayın 29’unda karadan ve denizden büyük bir saldırı yapacağını duyurdu.

FETİH: 29 MAYIS 1453

Son saldırı hazırlıklarını Zağanos Paşa düzenledi. Osmanlı ordusu 29 Mayıs’ın ilk saatlerinde taarruza başladı. Osmanlılar son taarruzu üç dalga halinde gerçekleştirdiler. İlk iki saat boyunca başıbozuklar surlara saldırdılar, ardından Anadolu birlikleri onların yerini aldı. Son olarak öldürücü darbeyi vurmak üzere yeniçeriler devreye girdi. Bu sırada yaralanan Giustiniani’nin savaş alanından ayrılması şehri savunanların arasında büyük moral bozukluğuna neden oldu. Nihayet sabah saatlerinde Osmanlı askerleri “Kerkoporta” adlı kapıdan içeri girmeyi başardılar ve kapının üzerindeki burca Osmanlı sancağını diktiler. Fatih Sultan Mehmed fethin ilk günü öğleden sonra şehre girdi. Ayasofya’ya giderek önce namaz kıldı ve min-baʿd (bundan sonra) tahtım İstanbul’dur diye buyurdu.

Unutmayın ki bu zafer yalnızca bir askeri başarı değil, aynı zamanda insanlığa barışı, birliği ve adaleti getirecek bir dönemin başlangıcıdır. Peygamberimizin (s.a.v) müjdesine mazhar olmak için buradayız. “O ne güzel bir komutan, o ne güzel bir ordu” buyurdu. İşte, sizler o güzel ordusunuz!

(İnna Fetahna Leke Fethan Mübina… Ve Yensurakellahü Nasran Aziza…) Doğrusu biz sana apaçık bir fetih ihsan ettik ve sana Allah şanlı bir zaferle yardım eder. Ve sevgililer sevgilisi… (Letüftehanne’l Kostantıniyye. Ve Le Ni’mel Emrü Zalike’l Emr Ve Le Ni’mel Ceyşü Zalike’l Ceyş);”Kostantiniye bir gün fetih olunacaktır, onu fetheden komutan ne güzel komutan, onu fetheden ordu ne güzel ordu.”

Fethin 572. yıl dönümü mübarek olsun. Allah o fetheden komutandan, onu fetheden ordudan razı olsun.

Ya Rabbi, sen bu aziz şehri koru. Bu aziz şehrin minarelerini ezansız bırakma ya Rabbi. Bu aziz şehrin mihraplarını secdesiz bırakma ya Rabbi. Ya Rabbi, bu şehrin güzel camilerini cemaatsiz bırakma.

Bu şehri ezanla, namazla buluşturan Fatih Sultan Mehmet Han’dır. Bu şehri Müslümanlıkla buluşturan dili dualı, alnı secdeli, yüreği imanlı Fatih’in ordusudur. Biz Fatih Sultan Mehmet Han’dan razıyız ya Rabbi. O muazzez neferlerden, o aziz şehitlerden sen de razı ol ya Rabbi. O güzel ordudan sen de razı ol Allah’ım. Çağ kapatıp çağ açan, köhne ve karanlık bir devri medeniyet ışığıyla buluşturan Sultan Fatih’ten sen de razı ol ya Rabbi.

İstanbul her karışı sadece şehit kanlarıyla değil, şehit bedenleriyle de örülü bir şehirdir. İstanbul’un fethinde şehit olan askerler Fatih’in emri üzerine kanların aktığı yere defnedildiler, bugün Rumeli Hisar’ından Aksaray’a kadar tüm yollar, tüm sur dipleri, tüm ormanlar şehit bedenlerini misafir ediyor. İstanbul’un bugünkü semt isimlerinin pek çoğu şehrin fethinde görev alan komutanlardan geliyor, Kocamustafapaşa, Davutpaşa, Altunizade, Kuzguncuk, Bebek ve daha pek çok semt ismi fethin yadigarıdır. Bizi bu kahramanların hatırlarından ayrı koyma ya Rabbi. Burada, İstanbul’un fethinin 572. yıl dönümünde, İstanbul’un huzurunda ya Rabbi, bizi Fatih’ten nasipsiz bırakma.

Biz Rabbimizin huzurunda söz veriyoruz, bu şehre namahrem elinin uzanmasına asla izin vermeyeceğiz. Ezanlarımıza söz söyleyen dillere geçit vermeyeceğiz. Fatih’in ve sancağımızın yere düşmesine asla müsaade etmeyeceğiz. Şehitlerimizin, gazilerimizin ruhlarını asla muazzep etmeyeceğiz. Bu aşkla, bu inançla bu yolda inşallah yürümeye devam edeceğiz.

Bilesiniz ki, zulüm 1453’te başladı diyen, Pontus soykırımı, Ermeni soykırımı diyen hainlere göz yummayacağız. İstanbul’u ulu mabetlerde, kutsal emanetler başında kesintisiz Kur’an okunan bir şehir olmaktan çıkarmaya çalışanlara imkân tanımayacağız. İstanbul’un yüreğinde 572 yıldır yanan fetih ışığını söndürmek isteyenlere asla meydanı bırakmayacağız. Bu ülkeyi bölmek, bu milleti parçalamak için her yola başvuranlara yol vermeyeceğiz.

Fetih nedir? Fetih, hicrettir, iki cihan Serverine, Hazreti Ebubekir sadakatiyle yoldaşlık etmektir. Fetih, Mekke’dir, Allah’ın yeryüzündeki evi olan Kabe’yi tüm putlardan temizlemektir. Fetih, Kudüs’tür, Hazreti Ömer’in Hristiyan’ıyla, Yahudi’siyle tüm inançlara saygı içinde ilk kıblemiz Mescid-i Aksa’ya İslam mührünü vurmasıdır. Fetih, Endülüs’tür, Kurtuba’sıyla, Granada’sıyla dünyanın en güzel mimarisini, edebiyatını, kültürünü inşa etmektir. Fetih, Semerkand’dır. Fetih, Buhara’dır, Orta Asya’nın bozkırlarında tarihin en büyük medeniyetlerinden birini kurmaktır. Fetih, Selahaddin Eyyubi’dir, uhuvvet içinde Kudüs’te yeniden İslam bayrağını dalgalandırmaktır. Fetih, Alparslan’dır, Anadolu’nun kapılarını Viyana önlerine kadar bu kutlu millete açmaktır. Fetih, Osman Gazi’dir, insanı yaşat ki devlet yaşasın diyen Şeyh Edebali’den alınan feyizle 3 kıta, 7 iklimi kaplayacak çınarı toprakla buluşturmaktır. Fetih, hazırlıktır, Sultan İkinci Murat’ın daha 12 yaşındaki oğlu İkinci Mehmet’e tahtı bırakmasıdır. Ve elbette fetih, Fatih Sultan Mehmet’tir, 21 yaşında bin yıllık Bizans’ı yıkıp dünyanın en gözde şehri İstanbul’la kucaklaşmaktır. Fatih İstanbul’u 1453’te fethetti, ama fetihler öncesi ve sonrasıyla hep devam etti, Yavuz Sultan Selim’le, Kanuni Sultan Süleyman’la, Dördüncü Murat’la, İkinci Abdülhamid’le fetihler hep devam etti. Fetih Çanakkale’dir, fetih Kut’ül Ammare’dir, en zor zamanlarda dahi tüm dünyaya meydan okuyabilme cesareti, azmi, dirayeti göstermektir.

Fetih, Kurtuluş Savaşımızdır, yokluk içinde, kıtlık içinde cihan imparatorluğunun küllerinden yeni bir devlet kurabilmektir. Fetih, Türkiye’yi yeniden ayağa kaldırmaktır. Fetih, yeniden diriliş için, yeniden yükseliş için bir olmaktır, iri olmaktır, diri olmaktır, kardeş olmaktır.

Fethin ruhunu anlamak için, bu mübarek zaferin nasıl kazanıldığını iyi bilmek gerekiyor. Fatih Sultan Mehmet Han son hücum için hazırlıklarını yaptıktan sonra, 28 Mayıs akşamı tüm komutanlarını karargahında toplamıştı, burada 29 Mayıs’ta nihai hücumun yapılacağı müjdesini veren Fatih, onlara şöyle sesleniyordu: Ey benim paşalarım, beylerim, ağalarım, silah arkadaşlarım; adı bütün cihanda ün salmış İstanbul gibi bir şehri zapt edeceksiniz. İstanbul’un adı geçen yerlerde o şehri zapt eden kahramanlar olarak şan ve şerefle anılacaksınız. Devam ediyordu Fatih; bize daima pusular hazırlayan bu şehri fethettikten sonra emin yaşayabileceğiz, kapımızı açık bırakabileceğiz.

Fatih harbin 3 şeye bağlı olduğunu söylüyordu; yılmamak, namus, itaat. Ve fetih konuşmasını hücum emri verildikten sonra sizindir diyerek bitiriyordu.

Fetih ruhunu, fetih şuurunun nasıl olduğunu görüyorsunuz değil mi?  O geceye şahit olanlar İstanbul surları önlerindeki manzarayı şöyle anlatıyorlardı: Gece çöktüğü zaman Sultan’ın karargâhı bir ışık denizi kadar göz alıcıydı. Surların üstündeki kuşatılmışlar vadilerde meşalelerin tutuşmasını, boru ve davul seslerini titreşe titreşe seyrediyorlardı. Gece yarısı tüm ışıklar ve tüm sesler bir anda kesildi, bu sessizlik ve karanlık biraz önceki manzaradan çok daha korkunç tesir yaptı.

Şu anda biz oralara uzak bir yerde değiliz, işte o surlar burada, o surların yanındayız şu anda. Ve gün ağarmadan ilk hücum emri verildi. Evet, bizlerin Fatih’in bu sözlerinden, fetih öncesindeki bu manzaradan çıkartacak çok dersimiz var. Bizim inancımız, elinden, belinden ve dilinden emin olunan insanların inancıdır. Bizim medeniyetimiz, kapısı da, gönlü de herkese açık olan insanların medeniyetidir. Ecdadımız güçlü olan yaşar, bu anlayışla değil, güçlü olan yaşatır anlayışıyla fethe sahip çıkmıştır; biz buyuz. Biz de bugüne kadar nasıl olduysa, bundan sonra da yaşatmak için her alanda güçlü olmayı sürdüreceğiz.

Şunu unutmayalım: Fetih nasıl bitmeyen bir süreçse, buna karşı mücadele de bitmeyen bir süreçtir.

Bakınız, şair ne diyor:

“Zafer seni uçuracak, uçuracaktır,

Fakat bil ki, iradende sarsıntı varsa,

Gönlünü bir lahza için korku sararsa,

Ya gözlerin kararırsa böyle uçuştan,

Veya biraz mest olursan, dalgınlaşırsan,

Zafer seni birdenbire sırtından atar.”

İrademizde sarsıntı olmayacak, eğer irademizde sarsıntı olursa o zaman zafer bizi sırtından atıverir, çünkü değerli kardeşlerim, zafer korkakların işi değildir. Türkiye güçlü olmak zorunda, biz güçlü olacağız ki tüm kardeşlerimize, tüm dünyaya el uzatabilelim. Veren elin alan elden hayırlı olduğu inancıyla ihtiyaç duyulan her yerde kardeşlerimizin yanında olacağız.

İkinci Abdülhamid sadece Açe’deki kardeşlerimize ulaşmakla kalmadı, aynı zamanda açlık içinde kıvranan İrlanda’ya da yardım gönderdi. Biz de bu anlayışla dünyanın her köşesinde yardım faaliyetleri sürdürüyoruz, nerede bir zulüm varsa ona karşı çıkıyoruz, nerede bir mağdur varsa onun yanında yer alıyoruz. Birleşmiş Milletler’de eğer dünya 5’ten büyüktür diyorsak, işte bunun için diyoruz. Suriye’de, Mısır’da, Filistin’de, Irak’ta, Libya’da işte bu anlayışla hareket ediyoruz. Kıbrıs’taki, Kırım’daki soydaşlarımıza, Balkanlar’daki kardeşlerimize bu hissiyatla el uzatıyoruz. Kosova’da bunun için bulunduk, Bosna Hersek’te bunun için bulunduk, Makedonya’da bunun için bulunduk ve bulunmaya devam edeceğiz. Türkiye Afrika’da işte bunun için var. Biz biliyoruz ki, asıl fetih gönüllerin fethidir. Bunun için Yunus Emre ne diyor: “Dostun evi gönüllerdir, gönüler yapmaya geldik.” Bizim kültürümüz, inançlarımız bunu emrediyor.

Arif Nihat Asya Merhumun şu güzel şiiri ile yazımızı taçlandıralım:

“Şehitler tepesi boş değil,

Toprağını kahramanlar bekliyor.

Ve bir bayrak dalgalanmak için,

Rüzgar bekliyor.

Destanı öksüz, sükutu derin meçhul askerin,

Türbesi yakışmış bu kutlu tepeye.

Yattığı toprak belli,

Tuttuğu bayrak belli,

Kim demiş meçhul asker diye.”

Evet, bizim yattığımız toprak belli, tuttuğumuz bayrak belli. Bizler; Türkü’yle, Kürt’üyle, Laz’ıyla, Çerkez’iyle, Gürcü’süyle, Abhaza’sıyla, Boşnak’ıyla, Arnavut’uyla, Roman’ıyla velhasılı tek devletiz. Bayrağımızın rengi şehidimizin kanı, hilal bağımsızlığımızın ifadesi, yıldız şehidimizin ta kendisidir.

Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır, toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır. Tek vatan 780 bin kilometrekareyle Aziz Vatanımızdır.

Sevgili Peygamberimizin Veda Hutbesi’nden sizlere seslenmek istiyorum: “Ey insanlar, Rabbiniz birdir, babanız da birdir, hepiniz Adem’in çocuklarısınız, Adem ise topraktandır. Arap’ın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap üzerine üstünlüğü yoktur. Kırmızı tenlinin siyah üzerine, siyahın da kırmızı tenli üzerine bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvada Allah’tan korkmaktadır.” Adalet de, merhamet de, sevgi de, kurtuluş burada ifade ediliyor. Asıl fethin gönüllerin fethi olduğunu unutmayalım. Her bir gencimiz kendini Fatih gibi yetiştirmeli, fetih şuuruyla geleceğe hazırlamalıdır.

Yarının teminatı gençlerimizin, Hazreti Hamza gibi yüreği, Hazreti Ömer gibi adalet duygusu, Hazreti Yusuf gibi edebi, Hazreti Ali gibi cesareti, Fatih gibi dirayeti olmalıdır. Gençlik. sadece rükuda eğilen, sadece secdede alnı yere gelen bir gençlik olmalı. Düşünen, akleden, mücadele eden bir gençlik olmalı. Köklerinizi Ahmet Yesevi’nin hikmetlerinde, Yunus’un, Mevlana’nın, Hacı Bayram-ı Veli’nin, Hacı Bektaş-ı Veli’nin öğütlerinde aramalıdır.

Bir yazarımız şöyle terennüm ediyor: “Aslında Fatih İstanbul’u, Mimar Sinan Süleymaniye’yi inşa etsin diye fethetti” diyor. Köklerinizi işte buradaki incelikte aramalıdır. Asıl büyük fethin medeniyetle, ilimle, irfanla, kültürle yapılan fetih olduğunu asla unutmamalıdır. Mehmet Akif Ersoy’un Asım’ın neslinde hayal ettiği gibi, bilgili, erdemli, çalışan bir gençlik olmalı.

Merhum Arif Nihat Asya ne güzel ifade ediyor:

“Bu kitaplar Fatih’tir, Selim’dir, Süleyman’dır.

Şu mihrap Sinanüddin, şu minare Sinan’dır.

Haydi artık uyuyan destanını uyandır.

Bilmem, neden gündelik işlerle telaştasın,

Kızım, sen de Fatih’ler doğuracak yaştasın.

Delikanlım, işaret aldığın gün atandan,

Yürüyeceksin, millet yürüyecek arkandan,

Sana selam getirdim Ulubatlı Hasan’dan.

Sen ki burçlara bayrak olacak kumaştasın,

Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın.

Bırak, bozuk saatler yalan yanlış işlesin.

Çelebiler çekilip haremlerde kışlasın,

Yürü aslanım, fetih hazırlığı başlasın.

Yürü, hâlâ ne diye oyunda, oynaştasın,

Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın.”

İstanbul’un fethinin 572. yıldönümü kutlu olsun.