
İnsanları bir araç gibi kullanıp işleri bitince dostluklarını sona erdiren kişilerle sıkça karşılaşıyoruz. Ne yazık ki bu durum, komşuluk ilişkilerinde ve arkadaşlık ilişkilerinde giderek daha belirgin hale geliyor. Günlük hayatta iftiralara uğrayan ya da cinayete kurban giden birçok olayın temelinde yine bu çıkarcı yaklaşımlar yatıyor.
Toplumu bozan insanlar olduğu gibi, onu düzeltmek için mücadele edenler de insanlar. Hayat, her ne kadar bir mücadele alanı gibi görünse de, insanın insana yaşattığı savaşların izleri çok daha derin oluyor. İnsanlar sevilmek, eşyalar ise kullanılmak için yaratıldı. Ancak kaosun sebebi, insanların çıkar uğruna kullanılması ve eşyaların sevgi yerine bağımlılıkla sahiplenilmesidir.
Bir noktada insanlar dışlanarak toplumdan uzaklaştırılmaya çalışılır. Bazen kişinin kendi iradesiyle vazgeçmesi için baskı yapılır. Büyük emekler görmezden gelinir, çabalar değersizleştirilir. Mücadele ettikçe engeller artar, insan kendini sorgulamaya başlar.
Dışlandığımızda aslında kaybettiğimiz şey kendimiz değil, karşı tarafın bizi gözden çıkardığını fark etmemizdir. Belki de artık işine yarayacak başka birini bulduğu için bizi dışlamıştır. Hayat sürekli yenilikler sunar, değişim kaçınılmazdır.
Hayat, mücadele etmek ya da dışlanmak arasında gidip gelen bir döngü içinde ilerler. Ancak her kayıp, yeni bir başlangıcın habercisi olabilir. Gerçek değer, insanın kendisini bulmasında ve hak ettiği saygıyı görmesinde saklıdır.