KÖTÜ KÖŞGER MUSTAFA KAVACIK
KAHRAMANMARAŞ-ÇAĞLAYANCERİT/HELETE’DEN BİR GÜZEL İNSAN… “KÖTÜ KÖŞGER MUSTAFA KAYACIK…”
– İlk resmi görev yerim olan Giresun/Keşap’tan hüzünlü bir ayrılık için artık sayılı günlerim kalmıştı. O yıllarda öğretmenler için görev yerleri çeşitli hizmet bölgelerine ayrılmıştı. 3.hizmet bölgesi olan Giresun’dan 4.hizmet bölgesi olan Kahramanmaraş’ın o tarihlerde Pazarcık İlçesine bağlı olup ilerleyen zamanlarda Çağlayancerit İlçesine bağlanan Düzbağ İlköğretim Okulu’na rotasyon sonucu Türkçe Öğretmeni olarak atandığımı 20 Mayıs 1987 günü öğrendim. Tayin takvimine göre en geç 2 ay içinde yeni görev yerimde olmam gerekiyordu. Bu haber üzerine kendi çapımda bir hazırlık takvimi hazırlamam gerekiyordu. Öncelikle kafamda şu sorular vardı:
* O güne kadar hiç görmediğim K.Maraş acaba nasıl bir şehirdi?
* Acaba Düzbağ Kasabası nasıl bir yerdi? * Acaba orada ikamet edecek bir yer bulabilecek miyim?
* Ev eşyalarımı paketleyip kamyon arayışına ne zaman başlamalıyım?
– Bu sorular kafamı iyice karıştırmasın diye ilk iş olarak yeni görev yerim olup eskiden Düzbağ, sonradan da Helete adını alan kasabaya gidip orayı görmeye karar verdim. O yıllarda Giresun’dan Pazarcık’a direkt giden otobüs olmadığı için önce Kahramanmaraş’a veya Gaziantep’e gitmek, oradan da Pazarcık’a geçmek gerektiğini öğrendim. Bu doğrultuda yeni okul müdürümüz ile telefon bağlantısı kurup bilgi alarak Narlı Kasabasında inerek oradan da önce Pazarcık’a, sonra da Düzbağ (Helete) Kasabası’na geçmem gerektiği bilgisini aldım. Sabahın ilk saatlerinde Pazarcık’a ulaşıp ilçeyi gezdikten sonra tahminen saat:13.00’ te bindiğim ve ön camında’’Düzbağ’’yazan İsuzu markalı midibüs ile yola koyuldum. Pazarcık’tan yaklaşık 2 saat süren bir yolculuk sonrasında Gölbaşı üzerinden Düzbağ’a ulaştım. Son derece misafir sever bir kişi olan okul müdürümüz beni karşılayıp önce evine götürüp yemek ve çay ikramı sonrasında ’’bir de kasabaya inip dolaşalım’’ dedi. Okulun arkasındaki yokuştan çarşıya doğru inerken olanlar oldu bir anda. Ayakkabımın birinin topuğu yerinden çıkınca yol yorgunluğunun da etkisiyle bir an dengemi kaybettim. Yerinden çıkan topuğu elime alıp okul müdürüne, yakın bir yerde ayakkabı tamircisi bulunup bulunmadığını sorunca o da: ’KÖTÜ KÖŞGER’ var dedi.
KÖTÜ KÖŞGER…
– ‘’Köşger’’adını ilk kez duymuştum. Önce bir anlam veremediğim bu sözün başında bir de’’Kötü’’ sıfatı olması beni çok şaşırtmıştı. Okul müdürü, beni ’’Kötü Köşger’in dükkanına bırakıp başka bir dükkana geçti. Toprak damlı ve tahta kapılı bir dükkandan içeri girince gözlerim dikdörtgen şeklindeki büyükçe dükkanda kasabanın ünlü ustasını aramaya başlamıştı. Kapıdan içeri girince kendimi şimdiki anlamıyla tam bir AVM’de bulmuş gibi oldum. Tahtadan yapılmış, düzenli ve temiz raflarda önce Aspirin, Gripin, Opon, A-ferin, Vermidon gibi ağrı kesici, ateş düşürücü/gripal enfeksiyon ilaçlarına ek olarak diş macunu çeşitleri, diş fırçası, pamuk ve yara bandı gibi küçük çaplı sağlık gereçleri gözüme çarptı. Alt raflarda en az 10-15 çeşit veteriner ilacı ve iğne çeşitleri bulunuyordu. Biraz sağa doğru dönünce metal kutu içinde salamura siyah zeytin, yanında metal kutulu Vita, Evet ve Karam markalı katı yemeklik yağlar, tuz, makarna ve salça çeşitleri, birkaç raf sonra naylon terlik ve lastik ayakkabı çeşitleri, alüminyum ve plastik mutfak gereçleri, çuval içinde pirinç, nohut, kuru fasulye gibi kuru bakliyat türleri derken biraz daha sağa dönünce muhtelif boya çeşitleri, nal çivisi, tırmık, çekiç, keser, kazma, kürek, çivi çeşitleri, Ören Bayan markalı dantel ipliği, bardak, tabak, çatal, kaşık, çay, şeker derken gözlerim henüz, isminin sonradan Mustafa olduğunu öğrendiğim ‘’Kötü Köşger’’lakaplı ustayı arıyordu. Biraz daha sağa dönünce nihayet ustamızla göz göze gelip selam verdim.
– ’’Aleykümselâm’’ diyen yaklaşık 50’li yaşlarda olan ustamıza ’’kolay gelsin’’ diyerek elimdeki ayakkabı topuğunu gösterip topuğun yerinden çıktığını söyledim. Bana lastik bir terlik uzatan ustamız, ’’o iş kolay’’ diyerek bana hasırdan yapılmış küçük bir tahta tabure gösterip oturmamı istedi. Beni ilk kez gördüğü için ’’Kasabamıza hoş geldiniz’’ diyen ustamızı hayranlıkla izlemeye devam ettim. Ustamız, elindeki ayakkabıyı tamir ettikten sonra benim ayakkabıyı eline alıp önce topuğu ve karşı kısmı zımparaladıktan sonra Bally yapışkanıyla kuvvetlice yapıştırıp kurumasını bekledi.O sırada,yanındaki çaydanlıktan bir bardak çay ikram edip nereli olduğumu ve mesleğimi sordu. Ben de İstanbullu olduğumu ve kasabadaki ilköğretim okuluna Türkçe Öğretmeni olarak yeni geldiğimi söyleyince çok sevindi. Çayımı bitirir bitirmez ikinci çayı dolduran ustamız, yapıştırma sonrasında ayakkabı topuğunu çivileyip bana uzattı. Ayakkabıyı giydikten hemen sonra bu ustamızla sohbet etmeye başladım. Öncelikle şimdiye kadar böylesine geniş ürün yelpazesi olan bir dükkânı ilk kez gördüğümü belirteyim. Gerçekten de şimdiye kadar, bu kadar ürünü bir arada bulunduran şimdiki AVM’lere ve hırdavatçılara meydan okurcasına donatılmış bir işyerini ilk kez görmüştüm. Sohbetimiz arasında kafama takılan ’’Kötü Köşger’’ meselesinin aslını sorunca: ’’Bu tip küçük yerleşim yerlerinde aynı adı ve soyadını taşıyan kişiler birbirine karışmasın diye, hem de mesleğimde hem eski, hem de titiz olduğum için bana bu lâkabı taktılar ’’demişti. Sohbetimiz sırasında gözüme takılan bir konu da ürünler üzerindeki fiyatların çok ucuz oluşuydu. Mesela, İpana markalı diş macunu 1 Lira, diş fırçası ise 75 kuruştu. Nal çivisinin üzerinde ise tanesi 25 kuruş yazıyordu. Prensip olarak durup dururken zam yapmayı sevmediğini belirten ustamız, esnaf ahlâkı gereğince elindeki ürün bitip de yenisi gelene kadar aynı fiyattan satışa devam ettiğini üzerine basa basa söylemişti. Okul müdürümüz dükkana gelince ustamıza topuk tamiri için teşekkür edip borcumu sorduğumda: ’’Siz şimdi misafirimizsiniz, borcunuz yok, hediyemiz olsun ’’diye karşılık verince çok duygulanmıştım. Kötü Köşger ustamızla her çarşıya inişimde mutlaka görüşüp sohbet ederdim. Eski ilkokul mezunu olmasına rağmen ustamız derin bir tarih bilgisine sahipti. Cumhuriyet öncesi ve sonrasında gelişen tarihi olaylar hakkında birkaç kez sohbet ettiğimizi iyi hatırlıyorum. Bu arada ustamız, şimdiki arabulucular gibi iki kişi arasındaki anlaşmazlıklara fikir üretip çareler bulan bir özelliğe sahip, tam bir kanaat önderi vasıflı bir kişiydi. Bazı kişiler, sohbetlerimiz sırasında yanına gelerek yaşadığı sıkıntıları ona anlatır, ondan çözüm üretmesini de isterdi. Ben de ister istemez bu tip konuşmalara kulak misafiri olmuştum.
– 1990 yılı Ocak ayında Gölbaşı Ortaokulu’na tayinim çıkınca bir çok esnafla teker teker vedalaşıp helâllik istedim. Bu esnaflardan biri de ’’Kötü Köşger’’ lakaplı Mustafa Kayacık Amcamızdı. Bana dönüp: ’’Kıymetli hocam, seni çok sevdim. Bir hakkım varsa, benden yana helâl olsun. Yeni görev yeriniz hayırlı ve uğurlu olsun. Gölbaşı, buraya uzak bir yer değil. Elbette zaman zaman buraya gezmeye gelirsiniz. Her gelişinizde bana da uğrarsanız sevinirim” demişti. Ben de: ’’Tamam ustam’’ diyerek yanından ayrılmıştım. Ben de sözümde durarak Gölbaşı’ndan Helete’ye her gelişimde kıymetli ustamızın yanına uğrayıp hal ve hatırını sordum.1996 yılında Gölbaşı’ndan ayrılıp Alanya’ya tayin olduktan sonra da onunla bağları koparmamaya çalıştım. Zaman içinde Gölbaşı’na gezmeye gelince en az 3-4 kez daha görüşme fırsatımız olmuştu. Aradan uzun yıllar geçmiş olsa da güzel insanlar diyarı Helete’de yaşayan öğrencilerimi ve esnafları hiç unutmadım. Onlardan güzel haberler gelince çok mutlu oluyordum. Ancak, günün birinde Helete’den üzücü bir haber geldi. Halk arasında çok sevilen, Helete’nin gülen yüzü ve ‘’Kötü Köşger’’olarak bilinen Mustafa Kayacık Amcamızın 09.05.2011 Pazartesi günü dükkanının önünde geçirmiş olduğu menfur bir trafik kazası sonrasında aramızdan ayrıldığını öğrenince çok üzüldüm. Aradan yıllar geçse de Mustafa Kayacık Usta’mızı hiç unutmadım ve unutmayacağım. Saygıdeğer ustamızın ruhu şâd, mekânı cennet olsun. Hayatta olan evlâtlarına ve diğer aile fertlerine sağlıklı ve uzun ömürler diliyorum.
ALİ SUAT ARANCI/EMEKLİ TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ÖĞRETMENİ ALANYA