Hazırlayan ve Sunan: İbrahim DİNÇ – Eğitimci/ Gazeteci
Anadolu Yakası Haber Gazetesi İmtiyaz Sahibi
(www.anadoluyakasihaber.com)
Buradaki kahramanlıkları ömrümüz anlatmaya, sayfalar ise yazmaya kifayetsiz kalır…Çanakkale cephesindeki mertlikler, civanmertlikler asırlar boyu anlatılacak ve genç nesillerimiz heyecanla anlatılanları pür dikkat dinleyecekler ve ecdadıyla iftihar edeceklerdir.
‘Tarih tekerrürden ibarettir’ der büyüklerimiz. Lütfen kaleme aldığım şu üç-beş satır yazımı bu edayla okuyunuz. Mehmed Âkif Merhum bu hususu dizelerinde şöyle terennüm eder:
“…Geçmişten adam hisse kaparmış,
Ne masal şey.
Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi.
Tarihi tekerrür diye tarif ediyorlar,
Hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi.”
Bundan yaklaşık bir asır evvel, o günkü şartlarda yalnızca Çanakkale cephemizde, “diğer cephelerdeki can kaybımızdan bahsetmiyorum” 250 bin kahraman Mehmetçiğimiz düşmana göğüslerini siper edip, kanları canları pahasına düşmana dur demeselerdi bugün ne istiklâlimiz ve ne de istikbalimiz kalırdı. Hülasa tarih sayfalarından maazallah silinir, kaybolur giderdik. Bunları genç yavrularımıza çok iyi anlatmalıyız. Atalarımız; ”Su uyur, düşman uyumaz” derler. Çok önemli bir tespit ve nasihattir, unutmayalım. Günümüzde adına ne kadar batı medeniyeti vs ne derlerse desinler emperyalist niyetler gene aynı. ‘Böl, parçala, yut.’ Dikkatli ve temkinli olmak zorundayız. Bugün yedi düvel yine karşımızda. Bu savaşın tek değişeni siperlerde süngülerle göğüs göğüse mertçe savaşmıyoruz. Türlü türlü entrika ve oyunlarla, kahpece ve kalleşçe dominyon askerlerinin değişik versiyonlarıyla içimizdeki ve çevremizdeki alçak katil sürüleriyle savaşıyoruz.
Yedi düvelin tarumar edilişinin 109’uncu sene-î devriyesinde tüm şehîtlerimizi ve kahramanlarımızı bir kez daha rahmetle ve minnetle yâd ediyoruz. Bu vesile ile tüm şehitlerimize gani gani rahmet, kahraman gazilerimize acil şifalar diliyoruz.
Dün Balkanlar’da, Galiçya’da, Çanakkale’de, Kafkaslar’da, İran’da, Hicaz-Yemen’de, Sina ve Filistin’de, Trablusgarp’ta, Irak’ta-Kut’ul Amare’deki cephelerde dominyon askerleriyle (yedi düvelin parayla getirdikleri askerlerle) karşımızda olanlar bugün yine aynı şekilde bilmem ne adlı yedi düvelin para ve silah destekli içimize ve çevremize konuşlandırdıkları eli kanlı terör örgütleriyle savaşıyoruz.
Çanakkale Savaşları iki safhadır.
1.Safha Deniz Savaşı: 19 Şubat-18 Mart 1915 tarihleri arasında vuku bulan deniz savaşları 28 gün sürdü.
2.Safha Kara Savaşı: 25 Nisan 1915 – 9 Ocak 1916 tarihleri arasında vuku bulan kara savaşları 8 Ay 14 Gün sürdü.
(Toplam 10,5 ay devam eden Çanakkale Deniz ve Kara Savaşları 19 Şubat’ta başlayıp 9 Ocak 1916’da sona erdi.)
19 Şubat 1915’te başlayıp, 18 Mart 1915’te Türk askerinin zaferiyle, deniz muharebeleri son bulmuş ve yaklaşık dokuz ay sürecek kara muharebeleri kısmı başlamıştır. 25 Nisan 1915’ten 9 Ocak 1916’ya kadar devam edecek olan kara muharebelerinde her iki taraf toplamda yarım milyona yakın zayiat vermiştir.
“Müttefikler, Çanakkale’yi geçmek için hazırladıkları planı 19 Şubat 1915’te uygulamaya başladılar. Saldırının başlama tarihi olan 19 Şubat öylesine seçilmiş bir tarih değildi. Bu tarih daha önce yaşanmış olan tarihî bir olayın yıldönümü idi. 1807 yılında Osmanlı Devleti Rusya ile savaşıyordu ve İngiltere Rusya ile müttefikti. Bu sebeple Rusya’ya yardım etmek üzere donanma gönderilmişti. Amiral Duckwort komutasındaki İngiliz donanması Çanakkale önüne gelerek 19 Şubat’ta Boğazı savunan Türk muhafızlarının gafletinden faydalanıp Boğazı geçmiş ve İstanbul önüne gelmişti. Yaklaşık bir ay Adalar civarında demirleyerek İstanbul’u tehdit etmiş ancak Osmanlı Devletinin aldığı tedbirler sayesinde bir şey yapamayacağını anlayan donanma çareyi kaçmakta bulmuş, bu sefer hazır bekleyen Boğaz muhafızlarının mukabelesiyle karşılaştığından bir miktar zayiatla kendini Çanakkale Boğazı dışına atabilmişti.
Çanakkale Savaşlarında tarihi olayları ve sembolleri kullanmaya özen gösteren müttefikler işte Amiral Duckwort’un Boğazı geçtiği gün saldırıyı başlatmışlardı. Yine tarihe bir gönderme olarak ilk mermiyi Agamemnon zırhlısına attırmışlardı. Bilindiği üzere Agamemnon Homeros’un İlyada destanında Truva’ya saldıran ve hile ile Truva’yı ele geçiren Yunan kralıdır. Müttefiklerde savaş boyunca, kendilerini İlyada destanının Truva’yı zapta gelen Yunan ordusu ve tabii ki Türkleri de Truvalı olarak görmüşlerdi. Bu durum daha sonra da sürmüştü; 31 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi aynı Agamemnon zırhlısında imzalanmıştı.
Amiral Carden komutasındaki 100’e yakın büyük küçük gemiden oluşan müttefik donanması 19 Şubat’ta harekete geçti. Esasında müttefikler Boğazı kolayca geçeceklerini ümit ediyorlardı. Churchill’e göre İngiliz donanması Boğaz’da görününce Türkler topları bırakıp kaçacaktı. Hatta o kadar emindiler ki İngiliz Cook Seyahat Şirketi İstanbul’a tur bile organize etmişti.
15 Mart’ta Amiral Carden rahatsızlığını beyan ederek görevden affını istedi ve 16 Mart’ta Amiral De Robeck komutanlığa getirildi. İngiliz hükümetinin bir an önce sonuca gidilmesi yönünde baskıları üzerine 18 Mart’ta son ve kat’i hücuma karar verildi.
7/8 Mart’a bağlayan gece Nusrat Mayın gemimiz tarafından dökülen mayınların düşmanın fark edemediği ve 18 Mart’ta düşmanın yenilmez armadasını tarumar eden ve batıran bu mayınlar savaşın kaderini değiştirmişti.
3 Kasım 1914’te İngiliz Filosu’nun Çanakkale Boğazı’nı Ablukaya alması ve dış istihkamlarını topa tutmasıyla başlayan Çanakkale Muharebeleri, 19 Şubat 1915’te yeniden başlayıp, 20 Aralık 1915 gecesi 236 günlük bir Muharebeden sonra Kuzey Grubu’nun; 8-9 Ocak 1916’da, 256 günlük bir muharebeden sonra da Güney Grubu’nun çekilmesi ile sona ermiştir.
MİLLETLER KAHRAMANLARIYLA ANILIRLAR
“Ey vatan! Gözyaşların dinsin, yetiştik çünkü biz…” diye haykıran şairimizin mısraları kulaklarımızı çınlatıyor adeta… Unutmayalım! Tarih bir toplumun hafızasıdır. Her sayfası kahramanlıklarla, acı-tatlı hatıralarla dolu medar-ı iftiharımız olan bir tarih…Ecdadımızla ne kadar övünsek azdır…
18 Mart yakın tarihimizin ve makus talihimizin miladıdır. Hülasa Çanakkale cephemizden aldığımız ve alacağımız çok dersler vardır.
18 Mart Çanakkale Zaferimizin simgesi, Çanakkale boğazımıza yakışır bir şaheser olan ’18 Mart Çanakkale Şehitleri Köprümüzle’ ilelebet minnet ve şükran duygularıyla anılacaktır.
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber
Sana aguşunu açmış duruyor Peygamber…
Mehmet Âkif ERSOY’dan… (1873 – 1936 )
DUR YOLCU
Dur yolcu! Bilmeden gelip bastığın
Bu toprak, bir devrin battığı yerdir.
Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın
Bir vatan kalbinin attığı yerdir.
Necmettin Halil ONAN’dan…(1902 – 1968)
“Kanla Yazılmış Bir Tarih ve Bir Destandır Çanakkale” isimli kitabımız, Eğitimci-Araştırmacı Hüseyin BOZALAN hocamla birlikte hazırladığımız kitabımızın ilk baskısını 2007’de, ikinci baskısını ise 2012 yılında yapmıştık. Okurlarımızdan gelen istek üzerine kitabımızın 3’üncü baskısını da yapmaya karar verdik. Kitabımızın genişletilmiş 3’üncü baskısını da dualarınızla tamamlayacağız inşallah.”
Gelibolu tarihi yarımadamızda 109 yıl evvel vuku bulan 10,5 ay boyunca devam eden Çanakkale Deniz ve Kara Savaşları neticesinde unutturulmak istenen şanlı tarihimizin ve şanlı zaferlerimizin küllenmiş sayfaları yeniden gün yüzüne kavuştu.
1.Dünya Savaşında 7 düvelin yenilmez armadasıyla ve en ağır silahlarıyla acımasızca saldırdığı Çanakkale Savaşları Necmettin Halil Onan’ın ‘Dur! Yolcu..’ şiirinde terennüm ettiği gibi bir devrin kapanıp, bir devrin açıldığı ve hatta duran bir kalbin yeniden atmaya başladığı oldukça önemli bir savaştır.
Mehmet Akif Ersoy merhumun ‘Çanakkale Şehitlerine’ destanının her dizesinde haykırdığı yaşanan vahşeti hafızamızda çok net bir şekilde tasavvur ediyoruz.
İngiliz Savaş Bakanı Churchil’in; “ Türkler barbardır. Onlara sakın esir düşmeyin. Onlar insanın kanını içerler, diri diri yerler; ya ölün ya öldürün, sakın esir düşmeyin” dediği algı ve yalanıyla paralı dominyon askerlerinin beyinlerini yıkayıp sırtlanlar gibi üzerimize saldırttığı 9 Cephenin en kanlı ve tek savunma savaşıdır Çanakkale.
Osmanlı Devleti, 1. Dünya Savaşı sırasında 6 tane birinci dereceden 3 tane ise ikinci dereceden cephede savaşmıştır. Bu savaşların kronolojik sıralaması ise şu şekildedir;
Kafkasya Cephesi (22 Ekim 1914 – 30 Ekim 1918)
Hicaz – Yemen Cephesi (10 Kasım 1914 – Haziran 1916)
Irak Cephesi (Kasım 1914 – 14 Kasım 1918)
İran Cephesi (Aralık 1914 – 30 Ekim 1918)
Kanal (Süveyş) Cephesi (14 Ocak 1915)
Suriye – Filistin Cephesi (28 Ocak 1915 – 28 Ekim 1918)
Çanakkale Cephesi (19 Şubat 1915 – 9 Ocak 1916)
Makedonya Cephesi (21 Ekim 1915 – 30 Eylül 1918)
Galiçya Cephesi (26 Ağustos 1916 – 1917)
ÇANAKKALE ŞEHİTLERİMİZİN TARİHİMİZDE BIRAKTIĞI İZLERDEN BİR KAÇI…
*1970 yılına kadar askeri yasak bölge ve kapalı alan olan Alçıtepe Köyü (Kirte Köyü)’nün kapıları aralanmış ve Türk milleti kahramanlarını ve şanlı zaferlerini bir bir tanımaya başlamıştır.
*Yedi düvelin kan kusan yenilmez armadası filolarının 35 mil mesafeden çok rahatlıkla üzerlerimize fırlattıkları 1 ton ağırlığındaki top mermilerinin 30-40 metre derinliğinde çukurlar açtığı tespit edilmiştir. İman dolu göğsünü siper eden kahraman ecdadımızın savaşın sonunda 7 düveli ve yenilmez armadalarını Çanakkale’nin derin ve serin sularına gömdüklerini ve vahşet ordusu 7 düvelin tarumar olduğunu görürüsünüz.
*Ömrünün 10 yılını 3 cephede (Balkan Savaşı, Çanakkale Savaşı ve İstiklal Savaşı) istiklalimiz ve istikbalimiz uğruna feda eden, cepheden cepheye koşan kahraman asker Koca Seyitleri (Havranlı Seyit Onbaşı’yı) görürsünüz.
*Seddülbahir’de İngilizlerin 2000 kişilik Captain Clayt (Kaptan Klayt) kömür gemisiyle getirdikleri askerlerini karaya çıkarmak istediklerini, fakat onların karaya çıkmalarını engelleyen 67 kişilik arkadaşıyla durduran kahraman Yahya Çavuş ve silah arkadaşlarını görürsünüz.
*Düşmana göz açtırmayan Dardanos Tabyamızın Tabya Kumandanı Kahraman Hasan Üsteğmenimizi ve silah arkadaşlarını görürsünüz.
KAHRAMAN HASAN ÜSTEĞMENİMİZİN BİR HATIRASINI PAYLAŞALIM
“Yıl 17 Mart 1915. Dardanos Batarya Kumandanı Üsteğmen Hasan Bey’in bir kızı dünyaya gelmişti. Miralay Cevat Paşa (Arapgirli Cevat Paşa-Müstahkem Mevki Komutanımız – Çanakkale Boğazlar Komutanımız), atına atladığı gibi Dardanos tabyasına müjdeyi vermeye gelir.
“-Müjde evlâdım Hasan, bir kızın dünyaya gelmiş. Allah ömrünü uzun etsin. Sana izin veriyorum, hemen git bebeğini gör” der.
“Komutanım biliyorsunuz düşman saldırmaya hazırlanıyor. Bu durumda buradaki onca evlâdımızı sahipsiz koyup tek evlâdımın yüzünü görmeye gidemem. Şehit olursam aileme söyleyin, kızımın ismini didar koysunlar.” Ve kahramanımız ve bataryadaki tüm askerlerimiz orada şehit olurlar.
Şehit Kahramanımızın vasiyeti yerine getirildi ve kızının ismini didar koydular.
(Didar: Yüz, çehre demektir…)
*Çanakkale’de vatan namustur, kutsaldır diyen ve tereddütsüz, gözünü kırpmadan onun uğruna ölüme giden civanmertleri görürsünüz…
*1927’de Fransızlar Mort a Coy’da – Ölüm Koyu’ndaki savaşta ölen askerlerinin anısına yaptıkları anıt mezarlarını görürsünüz.
*1932 yılında İngilizlerin Seddülbahir’e çıkarma yapmak istedikleri fakat Kahraman Yahya Çavuş ve silah arkadaşlarının can siperane savaştıkları ‘Yahya Çavuş Anıtı’nı ve hemen yanı başında dikili olan İngilizlerin savaşta ölen askerleri için diktikleri ‘Hellens Anıtı’nı görürsünüz.
*Ne acıdır ki ülkemizi istilaya gelen ve daracık bir bölgede en ağır silahlarla üzerlerimize saldıran 7 Düvelin emperyalist emelleri uğruna 500 bin askerin ölümüne sebep olduklarını ve yine ne acıdır ki asıl mağdur ve masum olan bizden önce, onların anıt mezarlarını ve anıtlarını diktiklerini görürsünüz. “Biz de maalesef 1954 yılında yapımına başladığımız 18 Mart Çanakkale Şehitleri Abidemizi 1960 yılında tamamlarız…”
*Abidenin gövde inşaatı, Çanakkale ili ve Eceabat ilçesi sınırları içindeki Gelibolu Yarımadası’nda, Çanakkale Boğazı’nın ucunda, Morto Koyu önündeki Hisarlık Tepe üzerinde 18 Eylül 1959 tarihinde tam olarak tamamlandı. Abidenin resmi açılışı, Anafartalar Zaferi’nin 45. yıl dönümüne denk gelen 21 Ağustos 1960 tarihinde gerçekleşti. Abidenin açılışını dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Cevdet Sunay yaptı.
*Alçıtepe, Şehitler Abidesi ve Sedd’ül Bahir Köyü havalisi savaş alanlarımız 1970 yılına kadar askeri yasak bölgedir. Alçıtepelilere senenin 2 ayında zeytinlerini toplamaları için izin verilir. Buralara kuşlardan, kargalardan başka hiçbir canlı giremez.
*1967 yılında ülkemize gelen İngiliz Kraliçesi Elizabeth önce Hellens anıtını ziyaret edecek ve daha sonra Ankara’ya gidecektir.
“- Önce Hellens Anıtı sonra Ankara! Neden? Sizler yorumlayınız…”
- Anzaklarda, her yıl 25 Nisan sabahı 10 binlerce kilometre öteden yurdumuza gelerek karaya çıkarma yaptıkları Arıburnu yarlarının olduğu bölgede, (Anzak Koyu’nda) gece saat 03’te Şafak Ayini yaparak dedelerini anmaktadırlar.
BU HATIRAYLA İLGİLİ KISA BİR ANEKDOT YAPALIM…
*Buraya karadan gitmek çok zor, çünkü araçla gidilecek yolu yoktur. Türk’ün kıvrak zekası İngiliz Kraliçesine mahçup olmamak için buna da bir çözüm bulur. Güzel bir balıkçı teknesi süslenir, Hanımefendilere Çanakkale Boğazımızın eşsiz manzarası seyrettirilerek Hellens Anıtı’na varılır.
*Kahraman Asker Yahya Çavuş’un 67 arkadaşıyla İngiliz, Captain Clayt (Kaptan Klayt) kömür gemileriyle getirdikleri 2000 askerlerini karaya çıkarmak istediklerini fakat gemi sahile yanaşır yanaşmaz vatanını savunmak üzere mevzilenen Yahya Çavuş ve 67 arkadaşının canları pahasına düşmanı durdurmaya ve karaya çıkarma yapmalarını engellemeye çalıştıklarını görürsünüz. Bu esnada General Napiel’in alnından bir kurşun yiyerek vurulduğunu ve yüzlerce düşman askerinin öldüğünü tarihi kaynaklar yazmaktadır. Daha sonra İngilizlerin keşif amacıyla bu alanı uçakla görüntülediklerinde ise deniz yüzeyinin 200 metre kıpkızıl kan olduğunu tespit etmişlerdir.
*1985 yılında Gelibolu Yarımadasını ilk kez ziyaret ettiğimde Tabyaların (Korunakların) atıl vaziyette olduğunu, içlerine girmenin mümkün olmadığını, korunakların içlerinde yığınla çöplerin, atıkların olduğunu gördüm. Şu anda ise Tabyalarımız ve hatta açık alanımız (Açık alan müzemiz…) gayet bakımlı, pırıl pırıl, tertemiz. Elbette olması gereken de bu olmalıydı.
*Bizlere okullarımızda, Tarih derslerimizde Çanakkale savaşlarıyla ilgili maalesef üç-beş kelimeden; “Küçük Anafartalar, Büyük Anafartalar, Conk Bayırı 57.Alay’dan” başka bir bilgi vermediler. Taa… ki 1985’li yıllara kadar.
*Kilitbahir’deki yamaçta bulunan Cahid-i Sultan Camii avlusunda meftun, sanırım 1914 yılında zamanın vebası veremden (Halk arasında ince hastalık olarak tabir edilirdi. Ki o yıllar bu hastalığın tedavisi mümkün olmadığı için binlerce hastalarımız hayatlarını kaybetmişlerdir) Müstahkem Mevkii Komutanımız (Boğazlar Komutanımız…) Arapgirli Orgeneral Cevat Çobanlı Paşamızın ciğerparesi, 13 yaşında verem hastalığından hayatını kaybeden Bedile isimli hanım kızının mezarını gördüm. Etrafı paslı tellerle çevrili idi ve Camii avlumuz da çok bakımsızdı. Şimdi sanırım gayet bakımlıdır.
*Tarihine, kültürüne, geleneğine ve göreneğine bağlı emekli bir eğitimci olarak ben de Çanakkale’nin gizemini bir vesile ile 1985 yılında şehit kanlarıyla yoğrulmuş bu mübarek topraklara geldiğimde gördüm ve anladım.
*1985 yılında otomobilimle Eceabat’a geldiğimde Şehitler Abidemizi ziyaret etmek istedim. Alçıtepe’ye iki aracın geçemeyeceği, yüzeyi bozuk şose yoluyla sanırım 1,5 -2 saatte güçlükle gidebilmiştim.
*Alçıtepe (Kirte) Köyümüzün sembol ismi 2004 yılında vefat eden Merhum, Bakkal Salim Mutlu amcamızı tanıma fırsatı bulmuştum. Bu vesile ile tüm şehitlerimize ve Merhum Salim Mutlu amcamıza da gani gani rahmetler diliyorum.
*Savaş alanlarında köylülerimizin topraktan çıkardıkları mermi, şarapnel parçaları, top mermileri ve askeri savaş araç gereçlerini para yerine çerçi misali şeker-tuz vererek alıp biriktiren ve halen Alçıtepe’de sivil savaş müzesi olan Merhum Salim Mutlu amcamızın kurduğu ‘Salim Mutlu Savaş Müzesi’ni görürüsünüz. Merhum Salim Mutlu amcamız bu savaş hatıralarının bir çoğunu da devletimize bağışlamışlardır. Halen ‘Salim Mutlu Savaş Müzesi’ni Merhum Salim Mutlu amcamızın Polis Emeklisi damadı ve kızı işletmektedir.
*Devletimizin Kabatepe Limanında yaptığı ve ziyaretçilerin hizmetine sunduğu ‘Çanakkale Destanı Tanıtım Merkezi’ndeki 11 ayrı salonda görsellik ile canlandırılan simülasyon merkezi ve savaş müzesi mutlaka görülmeli ve ziyaret edilmelidir.
*Aziziye Tabyaları, 2.Abdülhamit Han’nın tahkim ettiği Hamidiye Tabyaları, Fatih Sultan Mehmet Han’ın yaptırdığı Kilid-ül Bahr’deki /Kilitbahir’deki (Denizin Kilidi anlamındadır…) Sarı Kule, Kilitbahir’in karşısındaki Çimenlikkale Çanakkale boğazımızın oldukça hassas ve stratejik öneme haiz yerleridir.
‘Çanakkale Şehitleri Abidesi’ 18 Mart 1915’te hayatlarını istiklal ve istikbalimiz uğruna feda eden 250.000 kahraman, civanmert Türk askerinin anısına Çanakkale Boğazı’nın Morto Koyu önündeki Hisarlıkburnu üzerinde 17 Nisan 1954’te temeli atıldı ve 21 Ağustos 1960’ta da ziyarete açıldı.
Vatanı için cansiperane düşmana geçit vermeyen kahraman bir milletin Çanakkale Deniz Zaferi şanlı tarihimize altın harflerle nakşedildi. Böylelikle Çanakkale’nin geçilemeyeceği gerçeği tüm dünyaya ilan edilmiş oldu…
ATATÜRK’ÜN KAHRAMAN ASKERİMİZİ GALEYANA GETİREN EMRİ
“Mustafa Kemal Atatürk’ün 25 Nisan 1915 Çanakkale kara savaşının başladığı günün sabahı Conkbayırı’na doğru ilerleyen düşmana karşı 57.Piyade Alayı ile taarruza başlarken, “Ben size taarruzu emretmiyorum ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman zarfında yerimize başka kuvvetler, başka komutanlar kaim olabilir” emri üzerine harekete geçen askerler Anzakları Cesarettepe’ye kadar püskürtmüşlerdir.
ATATÜRK’ÜN YAZDIĞI VE ÇANAKKALE ZAFERİNİN ANMA TÖRENİNDE OKUNAN MEKTUBU
Bu memleketin topraklarında kanlarını döken (İngiliz, Fransız, Avustralyalı, Yeni Zelandalı, Hintli, Senegalli) kahramanlar! Burada, dost bir vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükûn içinde uyuyunuz. Sizler, mehmetçiklerle yan yana, koyun koyunasınız.
Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve rahat uyuyacaklardır. Onlar bu topraklarda canlarını verdikten sonra, artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.
‘ÇANAKKALE DESTANI TANITIM MERKEZİ’ HAKKINDA KISA BİR AÇIKLAMA…
Çanakkale Destanı Tanıtım Merkezi; Türkiye’de eşi benzeri görülmemiş kahramanlık hikâyelerinin yaşandığı Çanakkale Savaşları’nın sonsuza kadar hatırlanması ve yeni yetişen nesillere Çanakkale ruhunu aktarmak ve bu ruhun gelişmesine katkı sağlamak amacıyla projelendirilmiş olup Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan tarafından 7 Haziran 2012 tarihinde ziyaretçilerimizin hizmetine açılmıştır.
Türkiye’de bir ilk niteliği taşıyan Çanakkale Destanı Tanıtım Merkezi’nde; ileri simülasyon teknikleri ile 11 ayrı canlandırma odasının ikisinde üç boyutlu gösterim yapılmakta ve üç ayrı odada da hareketli platformlarla Çanakkale Savaşları’nın önemli kesitleri, 63 dakikalık gösterimle ziyaretçilere anlatılmaktadır. Ayrıca yabancı ziyaretçiler için yedi ayrı dilde kulaklıklı (İngilizce, Almanca, Fransızca, Rusça, Japonca, İtalyanca ve Arapça) anlatımda yapılmaktadır.
Buradaki kahramanlıkları ömrümüz anlatmaya, sayfalar ise yazmaya kifayetsiz kalır…Çanakkale cephesindeki mertlikler, civanmertlikler asırlar boyu anlatılacak ve genç nesillerimiz de heyecanla anlatılanları pür dikkat dinleyeceklerdir. Atalarını kendilerine örnek alacaklardır.
“Çanakkale savaşları denizde ve karada ard arda yapılan ve 10,5 ay süren iki ayrı savaştır. 18 Mart 1915 Çanakkale Deniz savaşımızın baş kahramanı Müstahkem Mevki, Boğazlar Komutanı Arapgirli Orgeneral Cevat Çobanlı Paşa’dır. 25 Nisan 1915 Kara savaşlarımızın başkahramanı ise askeri deha Mustafa Kemal Atatürk’tür.”
Ruşen Eşref Ünaydın hatıralarında, Çanakkale savaşının önemli bir cephesi olan Kanlısırt’ta yoğun bombardıman altında, göğüs göğüse yapılan kanlı süngü savaşını şöyle anlatır:
“-Vatanım için, istiklâlim ve istikbâlim için ölürsem şehîd, kalırsam gazi olurum inancıyla… Çanakkale Zaferi Türk askerinin ruh kudretini gösteren şayanı hayret ve tebrik bir masaldır. Emin olmalısınız ki, Çanakkale muharebelerini kazandıran bu yüksek ruhtur. Ben size taaruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman zarfında yerimize başka kuvvetler gelir, başka komutanlar hakim olabilir.” . Mustafa Kemal ATATÜRK
‘Ey şehid oğlu şehîd, isteme benden makber,
Sana âğûşunu açmış duruyor Peygamber.’
* Mehmet Âkif merhumun dizelerinde terennüm ettiği gibi yüce Peygamberiyle bütünleşen bir imanla savaşmışlardır.
* Karşılıklı siperler arasındaki mesafe 8-10 metre, yani ölüm muhakkak. Birinci siperdekilerin hiçbirisi, kurtulmamacasına hepsi düşüyor. İkinci siperdekiler yıldırım gibi onların yerine gidiyor fakat ne kadar imrenilecek bir soğukkanlılık ve tevekkülle biliyor musunuz? Bomba, şarapnel, kurşun yağmuru altında öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor ve en ufak bir tereddüt bile etmiyor. Sarsılma yok. Okuma bilenler Kur’an-ı Kerim okuyor ve cennete gitmeye hazırlanıyor. Bilmeyenler ise Kelime-i Şahadet getiriyor ve Allah Allah nidalarıyla yürüyor. Siperler sımsıcak ve cehennem gibi kaynıyor. 20 düşmana karşı her siperde bir nefer süngüyle çarpışıyor. Ölüyor, öldürüyor. İşte bu Türk askerindeki ruh kuvvetini gösteren dünyanın hiç bir askerinde bulunmayan takdire şayan bir örnektir. Emin olmalısınız ki Çanakkale Muharebelerini kazandıran bu yüksek ruhtur.
“Çanakkale savaşları Türk tarihinde apayrı bir yere sahiptir. Türk tarihinde dar bir alanda yapılan taarruz değil, örnek bir savunma savaşıdır. Tarihi kaynaklar 250 bin Türk askeri şehit, 255 bin düşman askeride hayatlarını emperyalizm uğruna telef etmişlerdir. Devlet-i Aliyye’nin parça parça edilmeye çalışıldığı bu savaşlarda binlerce olağan üstülüklerle ve kahramanlıklarla dolu zaferlerimiz en sıkıntılı zamanımızda dahi askerlerimize büyük bir moral olmuştur.”
1986 senesinde Çanakkale Şehitleri Abide’sine yaptığım bir ziyaretim sırasında, önceden ‘Savaş Müzesi’ Çanakkale Şehitleri Abidesi’nin altında idi. Abidenin altında bulunan Savaş Müzemizi ziyaret eden genç bir Fransız hanımefendi ile yarım yamalak Fransızca lisanımla konuşurken Fransız hanımefendiye şu soruyu sormuştum:
-Kerevizdere’de Mort a Coy’da (Ölüm Koyu’nda) yapılan savaşta hayatlarını kaybeden dedeleriniz var. Neler hissediyorsunuz? demiştim.
Üniversite mevzunu Fransız hanımefendi soruma şu cevabı vermişlerdi:
‘Binlerce kilometre uzaklıktan buraya niçin geldiler? Ne işleri vardı buralarda’ dediler. Bu söz hala kulaklarımda çınlar.
Cumhuriyetimizin kuruluşunun 10’uncu yılında Kanlısırt’ta, Conkbayırı’nda yapılan, yabancı devlet erkânının da katıldığı anma töreninde Gazi Paşa dünyaya şöyle seslenmişti:
“Atatürk’ün Anzak Şehitliği’nde yazılı ve tarihin altından kalkılması en zor olan sözlerinden bir tanesi.”
*Hiçbir komutan kendi ülkesini işgale gelen düşman güçlerini böyle bertaraf etmemiş, böyle süründürmemiş ve böyle şereflendirmemiştir. Tarih boyunca böyle bir laf başka hiçbir kumandana nasip olmamıştır. Sırf bu laf uğruna Avusturalya’dan 80 sene boyunca her sene ön saflarda savaşan Avusturalyalı askerler gemilerle Çanakkale’ye gelmiş ve onları o tepelerde gazilerimiz kolları açık karşılamışlardır.
“Bu memleketin toprakları üstünde kanlarını döken kahramanlar! Burada dost bir vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükûn içinde uyuyunuz. Sizler Mehmetçiklerle yan yana, koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır, huzur içindedirler ve huzur içinde rahat rahat uyuyacaklardır. Onlar bu toprakta canlarını verdikten sonra artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.”
– Söyleyin Allah aşkına, dünya medeniyetleri içerisinde böyle muhteşem, bir veciz söz var mı acaba?
-Bunun üzerine Avustralyalı bir anne Ata’ya aşağıdaki cevabı yollamıştır.
“Gelibolu topraklarında yitirdiğimiz evlatlarımızın acısını, alicenap sözleriniz hafifletti. Gözyaşlarımız dindi. Bir ana olarak bana, bir güzelim teselli bahşetti. Yavrularımızın sonsuz uykularında, huzur içinde dinlendiklerinden hiç kuşkumuz kalmadı. Majesteleri kabul buyururlarsa bizler de kendilerine Ata demek istiyoruz. Çünkü, yavrularımızın mezarları başında söylediğiniz sözler, ancak bir öz babanın sözleri gibi yüce ve ilâhi. Evlatlarımızı bir baba gibi kucaklayan büyük Ata’ya tüm analar adına şükran, sevgi ve saygılarımı arz ediyorum…”
(Kaynak: ÇOMÜ-Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. A. Mete Tunçoku’nun 2-4 Eylül 2005)
“-Ne acıdır ki 1927 senesinde Fransızlar Kerevizdere’de Anıt mezarlarını, 1932 yılında İngilizler Sedd’ül Bahir’de Hellens Anıtı’nı ve maalesef yurdu işgal edilen bizlerde 1945’ten sonra Çanakkale Şehitleri Abidemizi yapmaya başladık ve 1960 yılında tamamladık.”
Seyid Onbaşı’nın Kızı Merhume Ayşe Yikar Annemiz…ve Babası Kahraman Asker Kocaseyit (Seyid Onbaşı…)
VE SON DURAĞIMIZ HAVRAN-KOCASEYÎD KÖYÜ
-Kahraman Asker Kocaseyîd’in manevi huzurundayız. Özellikle 1985 sonrası Çanakkale Şehitleri Abidesini ve savaş alanlarını açık hava müzesine dönüştüren ve bizlerin gezip, görüp tarihimizi öğrenmemize ve idrak etmemize vesile olan devlet büyüğümüz 8’inci Cumhurbaşkanımız Merhum Turgut Özal’a ve bugün burada adı tarih sayfalarımıza nakşedilmiş bir kahraman askerimizin bu güzel mekanını güzelleştiren, kahramanımızın istirahatgâhında mukîm Anıt ve Müzesini yapan ve O’na layık bir çehre kazandıran devlet büyüklerimize binlerce kez teşekkürler ediyoruz.
“Özellikle Kocaseyîd Köyü’nün yollarını, okulunu, Anıt ve Müzesini yeniden düzenleyen Havran Belediye Başkanımız Sayın Emin Ersoy’a tarihimize ve kahramanlarımıza olan sevgi, saygı ve muhabbetlerinden dolayı bizlere örnek olmuşlardır. Kendilerine okurlarımız adına sonsuz teşekkür ve şükranlarımızı arz ediyoruz.”
Havran, Kocaseyit Anıt Müzesinin Türbedarı ve Seyid Onbaşı’nın Torunu Muhammed Yikar…
ORDA BİR KÖY VAR UZAKTA
(Manastır – Çamlık – Kocaseyit Köyü…)
Havran Belediyemizce Kocaeyit Köyü’nün yolları, Kahraman Askerimiz Kocaseyit’in ve kızı Ayşe Yıkar’ın mezarları, anıtın mescidi ve müzenin yeniden düzenlenmesini sağlayan Havran Belediye Başkanımız Emin Ersoy’u tebrik ediyor, başarılarının devamını diliyoruz.
Havran Belediye Başkanımız Emin Ersoy’un tarihe ve şehitlerimize olan bu vefakâr hizmeti Havran halkı ve devlet erkanınca memnuniyetle karşılanmakta ve takdir edilmektedir. Bu hizmetlerinden dolayı Değerli Başkanımız Emin Ersoy ilelebet minnetle anılacaktır.
Satırlarımı merhum Üstâd Necip Fazıl Kısakürek’in iki dizesiyle noktalamak istiyorum:
“Surda bir gedik açtık mukaddes mi mukaddes,
Ey kahpe rüzgar artık ne yandan esersen es…”
Aziz vatanımız uğruna canlarını feda eden şehitlerimize gani gani rahmetler diliyorum. El ele, gönül gönüle vererek bir olursak hiç bir güç ve kuvvet bizi bölemeyecektir. Bu duygu ve dileklerle Rabbim birliğimizi ve dirliğimizi daim eylesin inşallah.
KABATEPE ÇANAKKALE DESTANI TANITIM MERKEZİ
“Yazılı linki tıklayarak tanıtım videosunu izleyebilirsiniz…”
ÇANAKKALE ŞEHİTLİĞİ 360 VİDEO PANORAMA GEZİNTİ
ÇANAKKALE ABİDE TANITIM FİLMİ
YENİLMEZ ARMADA KİN VE KAN
YAZILI LİNKLERİ TIKLAYARAK TANITIM VİDEOLARINI İZLEYEBİLİRSİNİZ…