Çocuk Haklarına Dair Sözleşme, çocukların sosyal ve adaletli bir devlette yaşaması için çocuğun üstün yararı gözetilerek asgari ölçütleri belirlemek için hazırlanmıştır. TBMM tarafından 18.01.2001 tarih ve 4620 sayılı yasa ile Anayasa’nın 90. maddesi gereği bir mevzuatımızda da uygulanabilirliği kazandırılmıştır. Anayasa’nın 41. maddesinde, çocuğun korunması için gerekli önlemleri alma görevi ve sorumlulukları devlete verilmiş gerekli tedbirler ve düzenlemeler ile çocuğun üstün yararının korunması çocuğun güvenliğinin, sağlık ve eğitim haklarının öncelikle sağlanması beklenmiştir.
Adli mekanizmalara intikal eden suçlar ile suçun faili hem de sistemin de mağduru olan suça sürüklenen çocuklar Çocuk Hakları Sözleşmesinin en önemli parçasını oluşturmaktadır. Çocuk suçluluğunu; ailedeki maddi imkansızlıklar, okul başta olmak üzere arkadaş ortamı, sosyal medyanın etkisi gibi sosyal faktörler oluşturmaktadır. Çocuğun büyüdüğü ortam, aile içindeki iletişim ve çatışmalar, anne ve babanın eğitim ve maddi durumu suça sürüklenmiş çocuğun onu suça itmede aktif rol oynamaktadır.
Adli mekanizmalara intikal etmiş olaylara karışan suça çocuklar ile vakaya dahil olmayan çocukların, aileyle olan iletişimlerinde problemlerini paylaşmada, karşılıklı konuşabilmede ve kalite zaman geçirmede kayda değer bir fark olduğu tespit edilmiştir. Çocuk sağlığı üzerine yapılan çalışmalarda, suça sürüklenmiş çocukların % 65.3’ünün aileleri ile olan ilişkilerinin olumlu olmadığını, aile içinde hastalıkların, stres bozukluğunun ve depresyonun da yaygın olduğu, Suça sürüklenmiş çocukların büyük kısmının psikolojik stres, % 36.8’inin uyku bozukluğu ve % 34.7’sinin depresyon problemi yaşadığı görülmüştür. Tıbbi yayınlarda, bu kısım çocukların en çok dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu tanısı (% 56) ve aynı zamanda depresyon tanısı (% 26) aldıklarını gözlemlemiştir.
Çocuk suçluluğu üzerine çalışan pek çok araştırmada ailede suç işleyen bir ebeveynin olması çocuk suçluluğunu artırdığı, suçların da benzer olduğunu ortaya koymuştur. Ailenin maddi zorluklar yaşaması, çocuğun çalışmaya zorlanması, çocuk işçiliğine yönelme ile çocuk için uygun olmayan sağlıksız ortamlara girmiş olması, aile ile çocuk arasında çatışmaların artması, çocuğun evden kaçması veya kovulması suç işlemeye suç ortamlarında bulunmaya zemin hazırlayan temel faktörler olarak ölçülmüştür. İşe başlamaya zorlanan ve aile içindeki sıkıntılarını çözemeyen çocukların okul eğitimlerini de bıraktıkları yapılan çalışmalar arasındadır.
Kırılgan grup olarak adlandırılan suça sürüklenen çocuklar nezdinde suça iten faktörlerin çok net olduğu, sosyal devlet ilkesi gereği daha çok düzenlemeler yapılması ve onların sistemin dışına çıkmasının engellenmesi gerekmektedir. Çocuğun üstün yararı gözetilerek çocuğun güvenliği, eğitim ve sağlık hizmetlerinden yararlanması başta olmak üzere refah düzeyi artırılarak sosyal devletin bireyi olması ve topluma kazandırılması sağlanmalıdır.