Bismillah dep beyan eyle hikmet aytıp
Taliplerge dürr ü gevher saçtım mena
Allah’ın adı ve izniyle başlayan varlıkların hakikatinden söz eden talip olanlara inci ve cevher saçan Allah’ın sevdiği nasipli kula rahmet dileyerek başlayalım.
Denilir ki; evliyaullahın sözü edilen yerlere mutlaka Allah’ın rahmet ve bereketi inzal olur. Kaleme tesir veren O’dur.
Hâce Ahmed YESEVİ; Batı Türkistan’ın Sayram şehrinde doğdu. Hz.Ali soyundandır. Babası Şeyh İbrahim’i yedi yaşında kaybeder.
‘’Arslan Ata beni yedi yaşında buldu bin bir zikri öğretti. ‘’diyeceği Arslan Baba’dan ilk tasavvuf terbiyesini alır. Şeyh Yusuf -i Hemadani’den nasiplidir.
Hak vaki oluncaya kadar kalacağı Yesi şehrinde göçebeler gibi şehir halklarına da büyük tesirleri olur. Zahir ehlini batın ehline dönüştürdüm, diyerek on binlerce mürit yetiştirir. T
ürkmen muhitinde Ulu Yesevi’ye tarikatı hızla yayılır. Seyhun kıyılarından Harzem bozkırlarına, Asya sahralarına ulaşır.
Halife Sarı Saltuk’u Balkanlara, Şeyh Osman’ı Anadolu ya gönderen Hâce Ahmet Yesevi’nin Anadolu fethinin manevi tasarımında nurlu çehresi görülmektedir.
Türklerin zahirde edindikleri İslami vecibeyi irfani derinliğe kavuşturdu. İnandığı gibi yaşadı. Soy ahlakından gelen yiğitlik, vefa, doğruluk hasletlerinin kaynağında Allah ve Resulü vardı.Hz. Peygambere olan bağlılığını altmış üç yaşından irtihaline kadar çilehanede yaşayarak gösterdi.
Divan -i Hikmet çilehanede vücut buldu.
Yer üstünde ölmeden önce diri oldum,
Altmış üç yaşta sünnet dedi işitip bildim,
Yer altında canım ile kulluk eyledim,
İşitip okuyup yere girdi Kul Hâce Ahmed
Hikmet; İslam’ın yüksek ahlakından damıtılarak insan iradesine sunulan nimettir.
Yüce Allah Peygamberimize: ‘’Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır’ ’buyurmaktadır. Alimler de peygamberlerin varisleri olarak hikmetle davet etmişlerdir.
Hikmetin yayıldığı meclis ne güzel meclistir buyurur Allah Resulü ve yine hikmet müminin yitiğidir onu nerede bulursa almaya en hak sahibidir, diye ilave eder.
İmam Gazali; hikmet için varlığın en iyisini, bilginin en iyisini bilmektir, der. Varlığın en iyisi yüce Allah ‘tır yani marifetullahtır.
Haktan tesirini umarak Pir-Türkistan’ın ‘’Defteri Sani’’ diyerek taliplerin gönüllerine damıttığı dünya durdukça etkisi sönmeyecek olan hikmet deryasının 1. bölümünden sadrımıza düşünleri en sade haliyle arz edelim;
Bismillah deyip beyan ederek hikmet söyleyip talep edenlere inci, cevher saçtım ben işte.
Riyazeti (nefsin arzularını kırma) sıkı çekip, kanlar yutup ‘İkinci Defter ’in sözlerini açtım ben işte.
Cemalullah’a talip olanlara sözü söyledim .Canı cana bağlayıp, damarı damara ekleyip garip, yetim, fakirlerin gönlünü okşayıp gönlü kırık olmayan kişilerden kaçtım ben işte.
Nerde görsen gönlü kırık, merhem ol sen, öyle mazlum yolda kalsa, yoldaşı ol sen.
Mahşer günü dergahına yakın ol sen, benlik güden kişilerden kaçtım ben işte.
Garip, fakir, yetimleri Resul sordu gece Miraç’a çıkıp Hakk cemalini gördü.
Geri gelip indiğinde fakirlerin halini sordu. Gariplerin izini arayıp indim ben işte.
Ümmet olsan, gariplere uyar ol sen, ayet ve hadisi her kim dese, duyar ol sen, rızk, nasip her ne verse, tok gözlü ol sen, tok gözlü olup şevk şarabını içtim ben işte.
Medine’ye Resul varıp garip oldu. Gariplikte sıkıntı çekip sevgili oldu.
Cefa çekip Yaradan’a yakın oldu. Garip olup menzillerden geçtim ben işte.
Akıllı isen, gariplerin gönlünü avla, Mustafa (sav) gibi yurdunu gezip yetim ara.
Dünyaya tapan soysuzlardan yüzünü cevir, yüz çevirerek derya olup taştım ben işte.
Aşk kapısını Mevla’m açınca bana değdi, toprak eyleyip “Hazır ol!” diye boynumu eğdi, yağmur gibi melametin oku değdi, ok saplanıp yürek bağrımı deştim ben işte.
Gönlüm katı, dilim acı, özüm zalim; Kur’an okuyup amel kılmıyor sahte alim.
Garip canımı harcayayım, yoktur malım; Hak’tan korkup ateşe düşmeden piştim ben işte.
Yaşım altmış üç oldu geçtim gafil. Hak emrini sıkı tutmadım. Oruç, namaz kazaya bırakıp oldum ergin. Kötüyü izleyip iyilerden geçtim ben işte.
Vah ne yazık sevgi kadehini içmeden çoluk çocuk ev barktan tam geçmeden suç ve isyan düğümünü burada çözmeden şeytan galip can verirken şaştım ben işte.
İmanıma çengel vurup gamlı kıldı. Mürşid-i Kamil hazır ol deyip koku saçtı. Lanetli şeytan benden kaçıp kirli gitti. Allah’a hamdolsun iman nuru açtım ben işte.
Mürşid-i Kamil hizmetine gidip yürüdüm hizmet kılıp göz yummadan hazır durdum. Yardım etti şeytanı kovalayıp sürdüm. Ondan sonra kanat çırpıp uçtum ben işte.
Garip fakir yetimleri sevindiresin, parçalayıp aziz canını eyle kurban. Yiyecek bulsan canın ile misafir, haktan işittim bu sözleri dedim ben işte.
Garip fakir yetimleri kim sorarsa razı olur ondan Rahim Allah. Ey kendi geleceğinden habersiz olan kişi sen bir sebepsin özün sırlarla dolu. Hak Mustafa öğüdünü işitip dedim ben işte.
Yedi yaşta Arslan Baba’ya verdim selam,“Hakk Mustafa emanetini eyleyin armağan. İşte o zamanda bin bir zikrini eyledim tamam. Nefsim ölüp la-mekana yükseldim ben işte.
Hurma verip, başımı okşayıp nazar eyledi, bir fırsatta ahirete doğru sefer eyledi,“Elveda” deyip bu alemden göç eyledi, medreseye varıp kaynayıp coşup taştım ben işte.
Sünnet imiş, kafir de olsa, verme zarar. Gönlü katı, gönül incitenden Allah şikâyetçi, Allah şahit, öyle kula “Siccin(cehennem)” hazır, bilgelerden işitip bu sözü söyledim ben işte.
Sünnetlerini sıkı tutup ümmet oldum, yer altına yalnız girip nura doldum.
Hakk’a tapanlar makamına mahrem oldum, batın mızrağı ile nefsi deştim ben işte.
Nefsim beni yoldan çıkarıp hakir eyledi, çırpındırıp halka ağlamaklı eyledi.
Zikr söyletmeyip şeytan ile dost eyledi; hazırsın deyip nefs başını deldim ben işte.
Kul Hoca Ahmed, gaflet ile ömrün geçti, vah ne hasret, gözden, dizden kuvvet gitti,.Vah ne yazık, pişmanlığın vakti yetişti; amel kılmadan kervan olup göçtüm ben işte.
Mekanı pür-nur olsun.