“Padişahım bir fil daha ver… ”
Herkes her şeyi biliyor. Herkes her şeyi şikayet ediyor. Herkes her şeyi eleştiriyor. Herkes birbirine laf yetiştirmeye çalışıyor. Herkes birbirine sitem ediyor. Herkes her şey için bir bahane üretiyor…
Fakat hiç kimse bir fikir üretmiyor. Hiç kimse bir çözüm yolu aramıyor ve bulmuyor. Ayrıca hiç kimse hiçbir şey yapmadan, köşesinde kös kös oturuyor. İşin ilginç ve garip tarafı da, toplum olarak her şeye ilgisiz ve tepkisiz bir toplum olduk. Lafa gelince de herkes filozof olmuş, herkes ekonomist olmuş. Ama sözde.
Aslında bu dünyada insanların bir sorumluluğu var. Ama maalesef hiç kimse sorumluluğunu yerine getirmiyor.
Malumunuz üzerine hükümet Temmuz ayından itibaren vergi artışı yapacak. Hükümetin yapacağı vergi artışı sonucu iğneden ipliğe her şeye büyük zamlar gelecek. Kısacası zamlar üzerimize yağmur gibi yağacak. Elektrik, akaryakıt, ulaşım, alkollü içecekler, sigara ürünleri… Zaten akaryakıt fiyatları artınca, her şeyin fiyatı otomatikman artıyor. Buna market fiyatları, çarşı ve pazar fiyatları, kasap fiyatları, şarküteri fiyatları, giyim fiyatları dahildir. Temmuz’da yapılacak vergi artışı sonucu zamlardan bahsederken, Nasreddin Hoca’ nın bir hikayesi geldi aklıma.
Nasreddin Hoca fıkrası gibi
Nasreddin Hoca’dan bir hikaye ile konumuza devam etmek istiyorum; Padişah bir gün Hocanın köyüne gider. Köylüler, Padişahı hoş ve güzel karşılayınca, Padişah da köylülere memnuniyetini belirtmek için köylülere bir fil hediye eder. Fakat fil köylünün bütün yiyeceklerini yer. Fakat yine de doymaz. Perişan olan köylü Hocaya ; “Hocam, perişan olduk. Padişaha durumumuzu arz et. Bu filden kurtar bizi” derler. Nasreddin Hoca; ” O zaman benimle gelin, padişaha anlatayım.” der.
Nasreddin Hoca ve köylüler hep beraber Padişahın huzuruna çıkarlar. Padişah, Nasreddin Hoca ‘ya sorar; ” Hoca, filin durumu nasıl? ” diye sorar. Nasreddin Hoca; “Padişahım, filiniz…” derken, bir bakar arkasında kimse yok. Herkes kaçmış. Padişah ;”‘eee ne olmuş file?” deyince, Nasreddin Hoca; ” Padişahım, hediyeniz olan filden çok memnun kaldık. Yalnız canı sıkılıyor, bir tane daha istiyoruz ” der. Durumumuz aynen öyle.
Peki öyleyse insanlar ne yapıyor?
Kimse kimseyi beğenmiyor. Kimse kimseyi adam yerine koymuyor. Kimse kimseyi takmıyor. Kimse kimseyi tahammül etmiyor. Kimse kimsenin hatasını kabul etmiyor. Kimse kimsenin derdine derman olmuyor.
Hiç kimse devletin ve milletin yararına hiçbir şey yapmıyor. Hiç kimse devlete ve millete hizmet etmiyor. Öyle bir hale geldik ki, toplum olarak yalancılığı ve üçkağıtçılığı bir meslek edindik. Ülkemizde yalancılık ve yalakalık marifet sayılır bir hale geldi. Herkes birbirini aldatıyor. Ortalık hokkabaz ve madrabazdan geçilmiyor.
Sözünün eri olan, el etek öpmeyen, nimet dilenmeyen, namuslu, ahlaklı, helal ve haramı bilen, ayrıca çanak yalamayan insan sayısı o kadar az ki. Hatta bu insanların sayısı mumla ve fenerle aranır hale geldi. Fener deyince Bizans İmparatoru Romen Diyojen geldi aklıma. Romen Diyojen elinde bir fenerle adam arıyor ve ortada adam bulamamaktan yakınıyordu !… Aslında Romen Diyojen’in aradığı adam, erkek kişi değildi. Romen Diyojen’in aradığı gerçek insandı ; Dürüst, ahlaklı ve karakterli, ayrıca namuslu bir insandı. Farkında mısınız bilmem. Günümüzde gerçek insanların sayısının günden güne azaldığını görüyor musunuz?…
Zaten siyaset, gerçek insan olmadığı için kirlenmedi mi?
Zaten insanlar, malın ve mülkün, ayrıca paranın esiri olmadı mı?
Zaten sahtecilik ve yalancılık gerçek insan olmadığı için hortlamadı mı?
Zaten gerçek insan olmadığı için toplamsal çöküntü yaşanmıyor mu?…
Ülkemizde mutlaka adamlarımız, yani gerçek insanlarımız da var. Ama bu sayı günden güne azalıyor.
Ülkemizde dürüst ve güvenilir, namuslu, çanak yalamayan, hiç kimsenin önünde eğilmeyen, devlete ve millete hizmet eden adamlarımız, yani gerçek insanlarımız da var. Yanlız bu insanların sayısı mumla aranır hale geldi. Üzülerek ifade ediyorum ki, çok yakında bizler de Romen Diyojen gibi gündüz vakti elimizde bir fenerle adam, yani gerçek insan arayacağız. Günümüzde karaktersiz insanlara rastladıkça Romen Diyoje’ne hak vermemek mümkün değil. Bir toplumda insanlar sadece dürüst olduğu için, gündüz gözüyle fenerle aranıyorsa, birçok şey için, hatta her şey çok ama çok geç olmuş anlamına gelir.
Öyleyse geçmiş olsun diyelim…
Ayhan Yalçın
Gazeteci, Yazar, Stratejist, Köşe Yazarı , Yorumcu, Şair, 2019 seçimlerinde Kandıra Belediye Başkan Aday Adayı, Sivil Toplum Lideri, Siyasetçi , İşletmeci, Satış Pazarlama uzmanı, Eğitimci, Danışman, Genel Müdür, CEO