Türkiye’nin inşaat sektörü, büyüme iddiası taşısa da gerçekler çok farklı bir tabloyu ortaya koyuyor. Fiyatların yapay biçimde yükseltilmesi, alım gücünün hızla erimesiyle birleşince, konut piyasası halk için ulaşılmaz hale geliyor. Sektördeki rekabet görüntüsünün ardında, fiyatların anlaşmalı olarak şişirildiği ve piyasa dışı baskıların uygulandığı güçlü iddialar bulunuyor. Bu durum, serbest piyasa ekonomisinin temel ilkelerine ağır darbe vuruyor.
Fiyatların Yapay Yükselişi ve Piyasa Güvensizliği…
Konut fiyatlarının sürekli artması, alım gücünün tam tersi yönde düşmesiyle çelişiyor. Müteahhitlerin ve emlakçıların fiyatları kontrol altına alarak yükseltmesi, piyasada gerçekçi fiyat oluşumunu engelliyor. İstanbul Esenyurt’ta bir müteahhit’in metrekare fiyatını 25.000 TL olarak açıklaması, sektörün ne denli uçuk fiyatlarla hareket ettiğinin somut göstergesi. Diğer müteahhitlerin bu fiyatların sürdürülemez olduğunu belirtmesi, piyasanın gerçeklikten ne kadar uzaklaştığını gözler önüne seriyor. Böyle bir ortamda, konut alımı toplumun büyük kesimi için hayal olmaktan öteye geçemiyor.
Yabancı Yatırımcıya Yönelim ve Milli Güvenlik Endişeleri…
İç piyasadaki daralma, sektörü yabancı yatırımcılara yönlendirdi. Özellikle Arap yatırımcıların Türkiye gayrimenkul piyasasına ilgisi, kısa vadede canlandırıcı olsa da uzun vadede milli güvenlik açısından ciddi riskler barındırıyor. Türkiye, Avrupa ile Orta Doğu arasında bir köprü kurma çabasıyla yabancı sermayeyi çekmeye çalışırken, bu durumun toplumsal ve ulusal çıkarlarla ne kadar örtüştüğü sorgulanmalı. Arap yatırımcılara konutların iki katı fiyatla sunulması ise etik ve ekonomik açıdan sürdürülemez bir yaklaşım olarak öne çıkıyor. Misafir olarak ağırlanan bu yatırımcıların ticarette adalet ve şeffaflıkla karşılanması, kalıcı güvenin temelini oluşturur.
Kamu Kurumlarının Rolü ve Müteahhitlerin Sorumluluğu…
Çevre, Şehircilik Bakanlığı, TOKİ ve Emlak Konut gibi kamu iştiraklerinin öncülüğünde, müteahhitlerin eline bırakılmadan sosyal ve yaşanabilir konut projeleri geliştirilmesi zorunlu hale gelmiştir. Depreme dayanıklı, güvenli konutlar üreten TOKİ gibi kurumların desteklenmesi, sektördeki spekülatif fiyat artışlarını engellemenin en etkili yoludur. Müteahhitlerin, haklarına razı olmayan fiyat politikalarıyla Türkiye’yi felakete sürüklediklerinin farkında olmamaları ya da günübirlik çıkarlarla hareket etmeleri kabul edilemez.
Yatırımcıların Güvensizliği ve Bölgesel Değişimler…
Son dönemde bir Arap ülkesinin ticaret odası başkanının Türkiye’ye yatırım yapmaktan vazgeçip Suriye’ye yönelme kararı, yatırım ikliminin ne kadar kırılgan olduğunu gösteriyor. Bu gelişme, Türkiye’nin yabancı yatırımcıya sunduğu ortamın iyileştirilmesi gerektiğine dair ciddi bir uyarıdır. Ayrıca, Arap yatırımcıların çekilmesiyle Trabzon gibi bölgelerde Yahudi ve Hristiyan yatırımcıların artması, sektördeki değişen dinamiklerin ve arka plandaki karmaşık güç dengelerinin sorgulanmasını zorunlu kılıyor.
Türkiye’nin Kalkınma Modeli ve Geleceğe Yatırım…
Gayrimenkul sektörü üzerinden sürdürülen kalkınma modeli, Türkiye’nin gerçek potansiyelini ortaya koymaktan uzak kalıyor. Sanayi altyapısının güçlendirilmesi, yüksek teknoloji üretimi ve ihracat odaklı yatırımlar, ülkenin dünya piyasasında rekabet gücünü artırmanın tek yoludur. Hayali konut balonları yerine, üretim ve nitelikli istihdamı önceleyen stratejik projelere odaklanmak zorunludur. Geçmişte yaşanan başarısız projelerden ders alınarak, yatırımcıların gözleri uzun vadeli ve vazgeçilmez yatırımlara çevrilmelidir.