Seneler öncesi günlerde olduğu gibi yine Kurban Bayramının arifesine yaklaştığımız şu günlerde, eskileri anımsamaktan ve anmaktan geri duramadığımız güzel günleri yad ederken dağarcığıma sıkışmış günlerin filim şeridi misali gözlerimin önünden kaydığını, o unutulmayacak kadar değerleri olan hatıralarımızı bu günlerimizde artık görmek hayal olduğunu düşünmek dahi içimize bir sızı bıraktığını hissetmek, ben ve benim akranlarımı çok üzüyor.
Senelerden 1967-68… O zamanlar Urfa Erkek Sanat Enstitüsü yani bu günkü ismi ile Teknik Meslek Lisesine gidiyordum, Kurban Bayramı yaklaştığı için yurdun çeşitli şehirlerinden hacca giden insanlar karayolu ile gittikleri için Otobüslerle konvoy halinde Urfa’ya uğrar orada bir-iki gün kalır İbrahim peygamber, Eyüp peygamber ve diğer türbeleri ziyaret ederlerdi daha sonra kutsal hac seferlerine kaldıkları yerden devam ederlerdi.
Tabi o tarihlerde Urfa küçük ve henüz tam olarak şehir büyümediği için fazla otel ve konaklama imkanları yok, gelen hacı adayları barınma sıkıntısı çekmesinler diye gönlü geniş Urfalıların sofraları HALİL İBRAHİM SOFRA’ sına dönüşür herkes kendi bütçesine ve evinin imkanlarına göre Hacı adaylarını evlerine misafir eder her türlü ikramı esirgemeden önlerine sunardı.
İşte öylesi bir günde okuldan çıktık arkadaşla evimize doğru yürürken, okulumuzun önündeki ana caddede sıralanmış otobüs konvoyunun yanında bir kaç otobüs boyunca hızlı adımlarla yürüyen ve göz yaşlarına bürünmüş 9-10 yaşlarında bir kız çocuğunu gördük, kaybolduğunu veya ailesini bulamadığını sanarak yanına yaklaştık, kendisine neden ağladığını sorduk, için, için ağlayarak; “Abi annem benden hacılardan misafir getirmek için gönderdi, ama ben küçüğüm diye benimle gelmek isteyen olmadı. Şimdi eve gidersem annem bana çok kızar” dedi. Tamam tamam sen sus şimdi sana misafir buluruz diyerek teselli ettik ve başladık misafir edebileceğimiz hacı adayı aramaya, 6-7 otobüse baktıktan sonra nihayet bir otobüste birkaç hacı bulduk arabaya girdik neden buradasınız sizleri davet eden olmadı mı diye sorduk. Hayır dediler çok davet eden oldu ama sabah yola devam edeceğimiz için burada kalmayı istedik dediler. Bende güzel ama şu aşağıdaki çocuğa bir bakar mısınız? Nasılda ağlıyor. Bir hacı anne neden dedi. Bende; “Eve götürecek misafir bulamamış, eve de gitse annesinden azar işitir korkusuyla ağlıyor” dedim. Oradaki hacı amca ve iki hacı anne birbirlerinin yüzüne baktılar sonra; “Tamam biz gidelim. Bari kızcağız ağlamasın, azar işitmesin” dedi. Bir iki poşetlerini alarak aşağıya indiler, kendisi ile geleceklerini anlayan kız çocuğu akan göz yaşlarını silerek gülmeye başladı. Gidip hacı amcaya sarıldı, sonrada elini tutu evlerine doğru çekiştirmeye, yürümeye başladı. Bizde poşetlerine yardım etmek istedikse de bırakmadılar. Kız çocuğu ise bir kaç adımda bir geri dönüyor, bize bakarak mutluluktan gülüyor, el sallıyordu.
Onlar ilerlerken bizde gönül rahatlığı ve huzuru ile evlerimize doğru yürümeye başladık. Şanlıurfa’nın örfü adedi bu idi. Böyle de devam edenler azda olsa halen var.
Mahmut Şevket HABERVEREN
23.06.2023