Yavuz Bülent BAKİLER ile..
MEHMET ÂKİF ERSOY (1873 – 1936)…
Yavuz Bülent Bakiler Mehmet Âkif Vakfı’nın ilk Başkanıdır. 1986 yılında Mehmet Âkif’in vefatının 50.yılı münasebetiyle Türkiye’de 55 ilimizde Mehmet Âkif’i anlattılar. Konferans salonlarında zaman zaman ; “- Yahu bu Âkif, başındaki fesi çıkarmamak için kaçıp Mısır’a giden adam değil mi?” sorularıyla karşılaştı.
“- Mehmet Âkif, tamamen gavur icadı olan bu şapkayı kafir olmamak için başına koymuş. Kaçıp Mısır’a gitmiş!” gibi mesnetsiz, ciddiyetten yoksun laflar…
Bu çok cahilane bir iftira ve algı oyunu. Bakın işte Mehmet Âkif’in resmi. Gördüğünüz gibi Mehmet Âkif, kravat takmış ve frenk gömleği giymiş. Bu bize batıdan geldi…
Resimde gördüğünüz gibi Mehmet Âkif, kravat ta takmış ve bütün ömrü boyunca ceket pantolon içinde yaşamış.
Kısacası şapka gibi fes de bize İkinci Mahmut zamanında Batı’dan geldi. Halk ilk önce fesi giymek istemedi. İkinci Mahmut zor kullanmak zorunda kaldı. Halk, ona ‘Gavur Padişah’ ismini taktı.
Bizim 36 padişahımız arasında, halkımız sadece İkinci Mahmut’a ‘Gavur Padişah’ diyerek öfkelendi.
– Fesi 1832 yılında, İkinci Mahmut devrinde başımıza koyduk.
1925 yılında Atatürk, Kastamonu’da halkı şapka ile selamladı. 1832 yılında fese itiraz edenlerin torunları, bu defa şapkaya itiraz ettiler. Şapka yüzünden maalesef çok idamlar oldu. Şapka da başımıza zorla oturdu. Bakınız, günümüzde yurdumuzun kısmi bazı yörelerimiz dışında şapka giyen kalmadı. Fese ve şapkaya şiddetle itiraz, tamamen cehaletten doğdu diyebiliriz.
“Çamur at izi kalır.” der büyüklerimiz. Attığımız adımlara dikkat etmek zorundayız. Aksi takdirde altından kalkamayacağımız bedeller ödemek zorunda kalırız.
Mehmet Âkif, İstanbul’da Veteriner Fakültesini birincilikle bitirdi. Arapça yanında, Fransızca ve Farsça’da biliyordu. Kur’an’ı Türkçeye çevirecek kadar Arapça’ya da vakıftı.
Birinci meclisimiz 23 Nisan 1920 tarihinde açıldı. O dönem Mehmet Âkif, Burdur milletvekili oldu. Muhafız Alayı Komutanı Topal Osman Trabzon Milletvekili Ali Şükrü Bey’i öldürünce muhalif milletvekillerinin tepkisi üzerine birinci meclis feshedildi. Yeni düzenlenen meclise Mehmet Âkif alınmadı. Edebiyatımızın önde gelen isimlerinden biri olan, İstiklâl Marşı’mızı yazan, şanlı tarihimize altın harflerle yazılı Çanakkale Savaşımızı muhteşem bir destanla ebedileştiren Âkif gibi bir kimse meclis dışında bırakılır mı?
Maalesef bırakıldı. Kendisine emekli maaşı bağlanmadı. Herhangi bir devlet dairesinde memur olması önlendi.
Mehmet Âkif, bu davranışlardan çok üzüntü duyuyordu. Evliydi ve beş çocuk babasıydı. Emekli maaşı alamadığına ve bir devlet memuru olamayacağına göre, cami avlusunda mendil mi açacaktı?
Bu çok sıkıntılı günlerde, Mısır Hidivi Abbas Halim Paşa, Âkif’e sahip çıktı. Onu ve ailesini Mısır’a götürdü. Âkif, Mısır El Ezher Üniversitesinde Türk Edebiyatı derslerine girerek geçimini sağladı.
“- Aynı vefasızlıklar Âkif’in büyük oğlu Emin’in de kaderi oldu. Emine de babası gibi hiçbir devlet dairesinde iş vermediler. Emin sokaklarda kaldı. Karnını doyurmak için hamallık yaptı. İstanbul sokaklarında çıplak ayaklarıyla dolaştı. Şundan bundan para dilendi. Sokağa bırakılan bir otomobil karoserinin içinde yatıp kalkıyordu. Birgün orada ölüsünü buldular. Yazık, yazık, çok yazık!..”
Mehmet Âkif’in, 63 yıllık ömründe bizlere örnek olacak sayısızca meziyetlerle doludur. O’nun yakın arkadaşı Mithat Cemal Kuntay hatıralarında, Âkif’in iyi bir yüzücü olduğunu ve hatta İstanbul boğazını yüzerek karşıya geçtiğini, ata biniciliğini ve güreşteki ustalığını bizlere aktarmaktadır.
Mehmet Âkif, hastalanmıştı. Hastalığı ilerleyip yurda dönüş yolculuğunda şu ifadeyi kullanmıştı: “- Ne mutlu bana Peygamberimin yaşında öleceğim.” demişti. Ve nihayet 63 yaşında sessiz ve mütevazi bir şekilde aramızdan ayrıldı.
Resmi makamlar, Âkif’e kat’iyyen sahip çıkmadılar. Öldüğü zaman cenazesine, devletimizi temsilen bir kişi bile katılmadı. Âkif’i seven üniversite öğrencilerinin başları üzerinde Edirnekapı şehitliğimizde toprağa verildi. Ruhu şâd, makam-ı âli olsun inşallah.
– Başka bir yazımızda buluşmak ümidiyle sağlıklı ve huzurlu günler dilerim.
Not: Yavuz Bülent Bakiler hocamın “Vay Başıma Gelenler” adlı son çıkan kitabını da okumanızı tavsiye ederim. Daha çok öğreneceğimiz ve yanlış bildiğimiz doğrular olduğunu göreceksiniz.
- Bayramlar sevgidir, hoşgörüdür, yardımlaşmadır, dayanışmadır. Bu vesile ile idrak edeceğimiz mübarek Ramazan bayramımızı tebrik eder; sevgiye, barışa, birliğe ve dirliğe vesile olmasını; bölgemizdeki akan kanların durmasını dilerim.