
Avrupa gezimizin Sırbistan’dan sonra Bosna Hersek’e geldiğimizde kendimi vatanıma gelmiş gibi hissettim.
İlk olarak Mostar’da Osmanlı mimarisinin hâkim olduğu şehrin sokaklarında gezerken hiç yabancılık çekmedim. Boşnakça’yı bilmesek te halkın bizlere yaklaşımı dost ve kardeşçeydi. Dükkanların önünde oturan ihtiyarlardan başka kimse yoktu. Savaş genç nüfusu yok etmiş, şehrin bekçileri olan yaşlılar yola devam ediyordu. Televizyon haberlerinde gördüğümüz manzaralar gözlerimin önünden bir filim şeridi gibi kayıyordu. Yaratanın özene bezene yarattığı bu toplum soykırıma uğramıştı. Bu soykırıma batılı ülkeler seyirci kalmıştı. Duvarlardaki izler sanki Bosnalı Müslümanların çektiği acılara şahitlik yapıyordu.
Mostar’ı gezmeye Hırvat kesimden başladık. Otobüsler yeni yapılan devasa kilisenin yakınına park etmişti. Hırvat kesiminden geçerken şunu anladım, savaş bitse de kin ve nefret hala hüküm sürüyordu. Boşnaklar bu savaşta salhanedeki kurbanlıklar gibi kıstırılmıştı. Avrupa, yüzlerce yıllık intikamını Boşnaklardan almaya kalkmıştı. Binaların duvarlarında bu nefretin izleri hala tazeliğini koruyordu. Sokaklardaki insanların bitkin ve bıkkın hali gözlerimizden kaçmıyordu. Genç nüfusunu savaşta yitirmiş Boşnaklardan sadece yaşlı Boşnaklar sokaklardaydı. Alışveriş için girdiğimiz dükkanlarda alışveriş için hiç gayretleri yoktu. Zaten pazarlık nedir bilmiyorlardı. Sattıkları mallara yeteri kadar fiyat koymuşlar, pazarlık payı olmadığından tok satıcı görüntüsü çiziyorlardı. Bizler pazarlık etmeyi severiz.
Bir buzdolabı magnetini beğendim. 1,5 Kayme etiketli buzdolabı magnetini satın almak 1 Kayme olmazdı dedim? Esnaf hiç tereddüt etmeden magneti bana hediye etti. 1000 kaymeyi versem de almadı.
Çarşıyı bitirip şehre adını veren köprüye gediğimizde, Mimar Sinan’ın öğrencisi Mimar Hayrettin tarafından yapılan köprü bütün ihtişamıyla önümüzdeydi. Alt açıklığı 20 mt, uzunluğu 29 mt. olan köprü 1566-1567 yıllarında yapıldı. 1992’de Sırpların başlattığı yıkımda, 1993 yılında Hırvatların tanklarının ateşi ile yıkıldı.
Hırvatlarla Müslüman Boşnakların bölgesini bir birine bağlayan köprünün tankların bombardımanı sonucu yıkılan parçaları Neratva’ya düşmüştü. Neratva’ya düşen Mostar Köprüsü’nün parçaları dalgıçlar tarafından Neratva’dan çıkarılarak yap boz yapılır gibi tekrar yapılmıştı.
TİKA Dünya Bankası ve ÜNESCO’nun desteği ile Türkiye’nin de temsil edildiği bir törenle İngiliz Prensi Charles tarafından 23 Temmuz 2004 tarihinde yeniden hizmete açıldı.
Köprünün doğu tarafı Müslüman bölgesi olup sanki Bursa’nın bir köşesinde yürüyormuş hissine kapılabilirsiniz. Sağlı sollu dükkanlarda bakırcılar, hediyelik eşya satıcıları ile dolu çarşıyı gezdikten sonra şehre veda vakti de gelmişti.
Saraybosna şehrine geldiğimizde Bursa benzetmesi tam yerine oturuyordu. İlk dikkatimi çeken Konya belediyemizin bağışladığı Tramvaylar oldu. Üzerinde bir semazen ve Konya yazılı sarı tramvayı görmek hepimizi mutlu etti. Saraybosna savaştan zarar görse de çok güzel bir şehir. Burada da Müslümanlar şehrin doğu kesiminde yoğunlaşıyor. Merkezi bölgeler Hırvatların elinde. Biz Osmanlıdan kalan Baş Çarşı ve Gazi Hüsrev Camii’sini, Latin Köprüsü ve Ulusal Müzeyi, Şehitliği ve Aliya İzzet Begoviç’in kabrini ziyaret edip dualarımızla yad ettik.
Saraybosna şehri, 1914 yılında ziyarete gelen Avusturya – Macaristan Veliahtı’nın ve Eşinin bir Sırp Milliyetçisi tarafından suikastla öldürülmesiyle 1.Dünya Savaşı patlak vermişti. 1..Dünya Savaşı’nın başlamasına tanık olan bu şehir Latin Köprüsü’ne de ev sahipliği yapıyordu.
Bosna Hersek denilince akla gelen; “Kuru Eti’ni, Cevabi Kebabı’nı, Begoviç Çorbası’nı, Tiriliçe Tatlıs’ını” da unutmamak lazım.
Bosna Hersek denilince aklımda kalanları sizler için sıraladım. Barışın, kardeşliğin ve dostluğun başkentinin bir daha kötü gün görmemesi dileğimdir.
Selam olsun Bosnalı kardeşlerimize…