“ – Yıkmak, parçalamak kolay. Yapmak çok zordur…”
Dilimizin, aziz Türkçe’mizin büyük savunucusu; İngilizce’den sonra dünyanın en zengin dili olan gerçek ve soylu Türkçeyi, İstanbul şivesini, ağzını, söyleyişini, üslubunu, deyimlerini, olağanca zenginliğiyle kullanan değerli edibimiz Yavuz Bülent BAKİLER Hocamın, ’Üsküp’ten Kosova’ya’ adlı şaheserinden aldığım bir bölümü 30 Ağustos Zafer Bayramımızı yâd ettiğimiz günde okuyucularımız için derledim. Umarım, okuyacağınızdan ve verilen mesajlardan öğütler alacağımızdan eminim.
Bu şaheser kitap hakkında Prof. Dr. Bahtiyar Vahapzade (Bakü) şöyle der: “Mene göre, her Türk, Üsküp’ten Kosova’ya kitabını okumalıdır. Amma, onu oxuduxdan sonra, ağlamayan Türk’e de men Türk demerem.”
Yakın geçmişte yaşanan trajik bir olayı sizler için derledim. Kaleme aldığım hazin bu olaydan vatanımızın bekası için alınacak çok dersler vardır.
Sırp Devlet Başkanı Slobodon Miloseviç’in, Büyük Sırbistan ihtirası, hem Yuğoslavya’nın çözülmesine, hem de milyonlarca insanın bitmez-tükenmez acılarına sebep oldu. Onbinlerce ev yıkıldı. Yaklaşık ikiyüzellibin kişi öldü. Mareşal Tito zamanında birliğini ve dirliğini koruyan Yugoslavya, 1980 yılından sonra, bölünmenin sancılarını yaşamaya başladı.
Miloseviç, 1992 yılında, Belgrat’ta yapmış olduğu konuşmada şöyle diyordu: “Büyük Sırbistan ve Sırp İmparatorluğu’nun kurulmasına çok kısa bir zaman kaldı. 1389 Kosova Savaşı’ndan bu yana büyük Sırbistan kurulamadı. İmparatorluğumuzu kurma zamanı artık gelmiştir. Dünya basınına bakmayınız. Batılılar toparlanıp üzerimize gelemezler. Aldıkları kararlar ve uyguladıkları ambargo, dünya kamuoyunu oyalamak içindir. Gizlice bizi destekliyorlar. ABD, AT ve Güvenlik Konseyi bir Balkan Savaşı çıkmasından korkar. O halde biz, Büyük Sırbistan’ın doğması için, en kısa yoldan hareketimizi sürdürmeliyiz.
Tek çare, Büyük Sırbistan’ın doğmasına, bugüne kadar engel olanların tasfiye edilmesidir.
Yugoslavya’nın tarihi birliğine ve Büyük Sırbistan’ın kurulmasına varlıklarıyla engel olan bazı Hırvatlar, Müslümanlar, Kosova ve Makedonya’daki Arnavutlar ve Türkler bu faturayı ödeyeceklerdir. Büyük ideal peşinde koşulurken, en büyük zaaf, acıma hissine kapılmaktır.
Büyük Sırbistan’ın kurulmasına engel olanlar, cinsi, yaşı ne olursa olsun yok edileceklerdir. Engel olanları, kökleriyle sökmek vazifemizdir. Ya, geçmişe bağlılık hayallerini bırakıp bizden olacaklardır; Sırp ve Ortodoks olacaklardır ya da yok edileceklerdir.”
Miloseviç’in başlattığı büyük zulmün, barbarlığın özeti bile kocaman bir kitap hacminde olur. Doğru tarih, Yugoslavya’daki 500 yıllık Türk idaresiyle, birkaç yıllık Miloseviç devrini herhalde mukayese edecektir. Miloseviç’in kanlı emperyalizmi, insanlık âlemini ebediyyen utandıracaktır.
Sayıları onbinleri bulan, Hırvatların, Kosovalıların ve Arnavutların, Türklerin ve başka toplulukların yok edilmelerinden, Miloseviç’in ifadesiyle köklerinden sökülmesinden sonra Büyük Sırbistan İmparatorluğu kurulabildi mi? Hayır! NATO kuvvetleri bu büyük vahşete müdahale etmek mecburiyetinde kaldı. Köyler, kasabalar, şehirler yakılıp yıkıldı.
Nitekim iç savaşın üzerinden yılların geçmesine rağmen, yolların etrafı, öbek öbek moloz yığınlarıyla dolu. Kağıt, paçavra , teneke, tuğla, taş, naylon torba, demir, otomobil lastikleriyle pislikler içerisinde. İnsana adeta öğürtü veriyor.
Yollarda boşaltılmış Sırp ve Arnavut köylerinde bütün camlar kırık, kapılar açık, duvarlar ve çatılar yıkıktı. Bazı evler ise yıkılmıştı.
Sırplar kaçarken Şar Dağları’na binlerce mayın döşemişlerdi. Söylenenlere göre, Sırplar, 600 mayın haritası teslim etmişlerdi. Zaman zaman patlayan bu mayınlar yüzünden Alman askerlerinden ve halktan ölenler olmuştu. Mayın yüzünden bizim de bir askerimizin ayağı kesilmişti.
Halk, Şar Dağları’ndaki mayınların, elli yılda bile temizlenemeyeceğine inanıyor.
Prizen’e giderken gördüğümüz dehşet verici manzara, iç savaşın meydana getirdiği yıkıntı, hakikaten ürperticiydi.
Uzun söze ne hacet! Yugoslavya’nın Tito’nun ölümünden sonra, Büyük Sırbistan hülyalarıyla bölünmesinin meydana getirdiği iktisadi sıkıntıları, 1947 doğumlu Abdülvahit Yusuf, bana şöyle özetledi:
-Çözülmeden önce pazarlarımız çoktu. Çözülmeyle birlikte Pazar sayımızda da büyük düşmeler oldu. Meselâ; benim biber eken bir arkadaşım, bir yılda biber satışından 40 bin Mark kazanmıştı. Şimdi bir tüccarın böyle para kazanması imkânsızdır. Çünkü Yugoslavya, Sırpların yüzünden parçalandı. Üzerinde yaşadıkları vatanı bölmek, parçalamak isteyenler, dünyanın en ahmak insanlarıdır. Gazetelerden ve televizyonlardan öğrendiklerime göre, Türkiye’nin de böyle ahmak ve zır cahil adamları var. Bakın şimdi, dün, bir çiftçi Yugoslavya’da turşuluk biber ekerdi. Sonra o biberleri kamyona yükler, o pazar bu pazar dolaşıp dururdu. Yani isterse 300 km, 500 km gidip gelirdi. Mesela Gostivar’dan çıkan bir kamyon, yüklediği biberleri Üsküp’e, Preşova’ya, Virane’ye, Viladiçin’e, Leskovat’a, Niş’e, Kubriya’ya, Belgrat’a, Şıd’e, Zagreb’e, Lübyana’ya, Sarayova’ya kadar götürür getirirdi. Kaç kilometre gider gelirdi biliyor musunuz? Tam 1.100 km. Yolun üzerinde dünya kadar Pazar. Birinde olmazsa, öbüründe müşteri bulurdu. Şimdi hareket sahamız 30 – 40 km’ye düştü. Sıkışıp kaldık. Karşımıza yeni Cumhuriyetler çıkıyor. Gümrük zorlukları var, rüşvet var. İşin kötüsü bir de düşmanlıklar var. Var oğlu var. Pazarımız küçüldü. Bugün bir çiftçinin dolmalık veya turşuluk biber ekerek bir yılda 40 bin Mark kazanması artık mümkün değildir.
Bizim Miloseviç’imiz gibi sizin de başınızda bir PKK belası var. Onların da bizim Miloseviç’ten hiçbir farkları yok. Akılsız adamlar! Ahmak adamlar! Sanıyorlar ki Doğu Anadolu’yu Türkiye’den koparıp alınca, başları göğe değecek. Bugün Diyarbakır’daki, Tunceli’deki, Şırnak’taki, Urfa’daki…bir çiftçi, mesela malını önüne katıp Ankara, İstanbul pazarına götürüyor. Olmadı mı Edirne’nin yolunu tutuyor. Ve Doğu Anadolu illerinde yaşayan kimseler, canları istedi mi bavullarını hazırlayıp tatil için İzmir’e, Bursa’ya, Antalya’ya gidiyorlar. Veya istedikleri takdirde Türkiye’nin kuzeyinde, güneyinde, ortasında, batısında kendilerine ev satın alıyorlar. Ömürlerinin bir kısmını oralarda geçiriyorlar. O sizin ahmak Miloseviçler bilmiyorlar ki, Allah göstermesin Türkiye bölündü mü, bütün bu nimetlerden mahrum kalacaklardır. Başlarını bulundukları şehirlerden dışarı çıkaramayacaklardır. Dizlerine vuracaklardır ama iş işten geçmiş olacaktır.
-Sizin üzerinde durmadığınız bir de Ermeni ve Yahudi zulmü davası var. Ermeniler diyorlar ki, Doğu ve Güneydoğu Anadolu işgal edilmiş Ermeni toprağıdır. Yahudiler de diyorlar ki Fırat’tan Nil’e kadar olan topraklar Tevrat’la bize verilmiştir. Yani o topraklar Büyük İsrail’indir.
Yarın Allah göstermesin bir bölünme olsa, bir yandan Ermeniler, öte yandan Yahudiler o bölgedeki insanların tepelerine bineceklerdir. Amerika diyor ki: “Gelecekte, Ortadoğu’da sadece iki devlet kalacaktır. Ermenistan ve İsrail.” PKK mensuplarında veya hayranlarında bu gerçeği anlayacak beyin nerede? Bütün bunları solucan beyinlilere anlatamayız ki?
Tarihiyle, kültürüyle, geleneği ve göreneğiyle asil bir kavmin mensubu olmaktan ne kadar bahtiyar olsak azdır. El ele gönül gönüle verip atalarımızın emaneti aziz vatanımızı korumalı, yüceltmeli ve aynı duygu ve düşünce ile gelecek nesillere teslim etmeliyiz.