DOLAR 38,6440 % 0.04
EURO 43,9321 % -0.12
STERLIN 51,6766 % -0.08
FRANG 46,8483 % -0.3
ALTIN 4.206,20 % -1,39
BITCOIN 96.638,00 2.278
Ali Serdar ÇOLAKOĞLU TÜM YAZILARI

ALİ SERDAR ÇOLAKOĞLU: “KÖKBÖRÜ’DEN GÜNÜMÜZE YARIŞMALAR…”

Yayınlanma Tarihi : Google News
ALİ SERDAR ÇOLAKOĞLU: “KÖKBÖRÜ’DEN GÜNÜMÜZE YARIŞMALAR…”
0

Kökbar, kökbörü diye anılan savaş oyunları Ortasya düzlüklerinde takımlar veya bireysel olarak oynanırmış.

Kokpara her atla katılınamaz. Darbelere ve debelenmeye hazırlanmış, eğitimli ve kaslı atlar olmaları gerekir. Amaç, kesik bir oğlağı veya küçükbaş hayvanların derisinin şişirilmesiyle oluşturulmuş bir tulumu, at üstünde taşıyarak belirli mesafeyi aşmaktır. Düzlüğün ortasında bulunan bayrağın etrafında önceden belirlenen sayıda tur atılarak başarı elde edilir. Oğlağı taşıyan atlıyla beraber diğer oyuncular da oğlağı kapmak için yarışır. Atlıların birbirine kamçılarıyla vurmaları serbesttir. Böylece taşıyıcı atlının direnci kırılır. Oğlağın yere düşmesi durumunda ise süvariler at üstünden eğilerek yerdeki oğlağı almaya çalışırlar. Yere inmek de serbesttir, fakat diğer atlılardan gelecek darbeler ölümcül olacağından ve zaman kaybedileceğinden dolayı at üstünde kalmak tercih edilir. Süvarilerin çevikliği Türk ordusunun başarılarında önemli bir rol oynamıştır.

Bu oyunların Osmanlı dönemindeki yansımaları ise Enderun’da içoğlanların iki gruba ayrılıp oynadıkları cirit oyunu olarak karşımıza çıkıyor. Lahanacılar ve Bamyacılar arasındaki oyunlar İstanbul’da saray dışında da heyecan uyandıran bir seyirlik gösteri niteliği kazanmıştı. Saraydaki sportif faaliyetler arasında, torba darbı, tomak, ok – mızrak atışı, cirit ve tüfekle nişan almak yer alıyordu. Bu oyunların bazıları iki takım halinde oynanıyordu. Halkın beğenisin kazanan takımların simgeleri günümüze mezar taşlarında sütun başlıklarında görülmüştür.

Süvarilere o dönemde cundi denmekte. Günümüzde Çatladıkapı ile Kumkapı arasında yer alan Cinci Meydanı Roma, Bizans ve Osmanlı döneminde at ahırlarının bulunduğu yerdi. Cundi zamanla cinci olarak anılmıştı.

Roma döneminde bu kez atlı askerler atlı arabalarla karşımıza çıkıyor. Sultanahmet Meydanı (Hipodrom) Atlı araba yarışlarının yapıldığı alandı.

Bizanslılar, savaş arabasına “arma” veya “skevos” adını verdiler. Arabaların antik Yunan ve Roma atlı arabaları gibi iki tekerleği vardı ve arabalar ihtiyaç duyulduğu takdirde sürücünün atlamasını kolaylaştıracak şekilde tasarlandı. Arabanın yapısı hem iki hem de dört atın koşulması için uygundu.

Araba sürücüleri dört farklı renk kıyafet giyiyordu (yeşil, mavi, beyaz ve kırmızı) Her renk organize olmuş taraftar gruplarını temsil etmekteydi.  Maviler, Yeşiller, Beyazlar ve Kırmızılar olarak dört grup oldukları bilinmektedir. Bu renklerin kaynağı güneş kültürüne dayandırılmaktaydı. Bu renklerin mevsimleri sembolize ettiğini ve dört elemente karşılık geldiği düşünülüyor. Toprak (yeşil), su (mavi), hava (beyaz) ve ateş (kırmızı). Zamanla beyazlar ve kırmızılar ortadan kalkmış maviler ve yeşiller yarışlara devam etmişler. Maviler ve Yeşiller olarak ayrılan halk kendi yarışçısını destekliyordu. İmparator da dâhil olmak üzere halkı oluşturan her sınıftan insan gruplardan birine sempati duymaktaydı.

Günümüzdeki spor kulüplerinin ortaya çıkışında savaşın, direnişin etkisini görmekteyiz. Osmanlının son zamanlarında işgale ve saraya karşı direnişin toplanma yerleri olmuştur. Taraftarlar takımı desteklerken içlerindeki bağımsızlık duygularını da haykırmışılardır.

Renklerin kardeşliği, barışın ve dostluğun yaşatılması için bayrak olsun.